Ana içeriğe atla

KADINDAN LİDER OLMAZ!






Kadından lider olur mu? Biz kadınlara göre bal gibide olur. Ama ya erkeklere göre! İşte geçmişten günümüze kadar var olan ve var olmaya da devam edecek bir konu. Mevzu bahis kadın ve erkek olunca herkes kendi bakış açısıyla bakıyor. Tabi ki bende kendi bakış açımla ve  gördüğüm örnekler üzerine bir kadın isterse dünyayı, hatta dünyanızı bile değiştirebilir diyebiliyorum. Tarihin sayfalarında yer almış, önemli medeniyetlere liderlik yapmış kadınların başarılarını tüm tarih severler ve kitap okuma alışkanlığı olan okuyucular mutlaka bir satır dahi olsa rastlamıştır. Sözüm meclisten dışarı derler ya, bazı erkekleri ve kadınları konu dışı tuttuğumu belirtmek isterim. Zira kendini bilen karşı cinsin sosyal hayattaki yaşadığı zorlukları ifade edebilen insanlar ne mutlu ki aramızda. 

Bir kaç yıldır takip ettiğim ve farklı kitap serileriyle okuyucularıyla buluşan, Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Tarihi ve Sanatları Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mehmet Azimli'nin bu konu ile ilgili bir makalesine rastladım. Başlık aynen makaleden alarak kullandığım başlıktır. " Kadından Lider Olmaz! "  Bir erkeğin bunu yazıya dökmesi ve İslami anlamda yorumlaması gurur verici. Çok fazla yorum yapmadan makaleyi aynen sizlerle paylaşıyorum. 

                                                    KADINDAN LİDER OLMAZ (!)
 
İslam’ın ilk dönemine kısaca göz attığımızda; yoğun yaşanan siyasi olayların hadisler ve tarihi rivayetler üzerinde etkisi olduğu apaçık görülebilmektedir.1 İnsanlar haklılıklarını ispat edebilmek için ortaya koydukları fikirleri, Hz. Peygamber’e refere ederek rakiplerini susturmayı veya yandaşlarını ikna etmeyi amaçlamışlardır. Böylece özellikle siyasi alanda rivayetler yoğunlukla uydurulmuştur. 

İslam siyaset bilimcileri, halife için gereken şartları sayarlarken,2 bazı şartlarda ihtilafa düşmüşlerdir.3 Bunlardan biri de halifenin (devlet başkanının) kadınlardan seçilip seçilemeyeceğidir. Klasik İslam alimlerinin ekseriyetinin genel eğilimleri, kadının devlet başkanı olamayacağı konusundadır4 ve kanaatlerini ispat etmek için değişik izah yollarına gitmişlerdir. Bu bağlamda Nisa 34’de geçen “...Allah’ın kimini kimine üstün kılmasından ve erkeklerin mallarından sarf etmelerinden dolayı erkekler kadınlar üzerinde (kavvam) hakimdirler…” ayeti çerçevesinde bazı bilginler, kadının devlet başkanı olamayacağını belirtmiştir. 5 Ancak kadının devlet başkanlığı konusunda burada net bir ifade bulunmamaktadır. Ayetteki kavvam kelimesini erkeklerin kadınlar üzerinde tahakkümü6 ve kadının sosyal, siyasal, ekonomik, medeni haklarının kısılması anlamında algılamak doğru değildir.7 Ayetteki mananın aile içi hakimiyet olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü ayette erkeklerin para harcaması sebebiyle avantajlı olduğu anlatılmaktadır. 8 Yoksa erkeğin kadına egemenlik kurması anlamında değildir.9 Delil alınan bir diğer ayet de Ahzab 33. ayette geçen “…evlerinizde vakarla oturun…” ibaresidir. 10 Fakat bu ayetin sadece Hz. Peygamber hanımlarına hitap ettiği ve bir tahsis olduğu konusunda müfessirler görüş bildirmişlerdir.11 

Kadının devlet başkanı olamayacağını savunan bilginler, Kur’an’dan getirdikleri bu delillerden sonra, Hz. Peygamber’e nispet edilen, “kadının aklının ve dininin eksik olduğu” şeklindeki hadisle, görüşlerini desteklemeye çalışmışlardır. 12 Buna ilaveten, kadınların namaz kıldıramayacağını belirten fıkhi hükmü ve kadının duygusallığını öne sürerek devlet başkanı olamayacağını ileri sürmüşlerdir.13 Öncelikle şunu belirtmekte fayda var; İslam’da devlet başkanının vazifeleri arasında namaz kıldırmak yoktur. Zaten her erkek de namaz kıldırma şartına sahip değildir. Ayrıca tarihte namaz kıldırmayan, namaz kıldırma şartlarına sahip olmayan insanların (erkeklerin) halife olarak nitelendirilmesi de işin cabasıdır. Duygusallık meselesine gelince, hakkında nas olmayan bir konu olduğu için devlet başkanlığı şartları hususunda ölçü olamaz.14 

Rivayet

 Kadının devlet başkanı olamayacağını iddia eden bilginler, 15 Kur’an’da net bir ifade olmayınca aşağıda aktaracağımız hadisi en önemli delil olarak ileri sürmüşlerdir: Ebu Bekre’den rivayet edilmiştir:
 “Cemel vakası günlerinde, Cemel ordusuna katılarak, onlarla birlikte (Ali’ye karşı) harp etmeye başladıktan sonra, vaktiyle Resulullah’tan işittiğim bir söz ile Allah bana hayr ve menfaat ihsan buyurdu da bu orduya katılmadım.” Ebu Bekre dedi ki; Fars halkının Kisra Perviz’in kızını kendilerine melik seçtikleri haberi Resulullah’a ulaşınca “Devlet başkanlığı işlerini bir kadının eline veren millet iflah olmaz.” buyurdu.”16 

Hadis bilginleri izahında güçlük çektikleri bu hadisi tarihi olaylar çerçevesinde bir yere oturtma çabasıyla, değişik yorumlara gitmişlerdir. Böylece Hz. Peygamber’e nispet edilen bu hadis bir tartışma konusu yaratmıştır. 

Hadisin ravisi Ebu Bekre’den bize ulaşan hadisler genelde ulema arasında tartışmalara konu olmuş, tartışmaya açık rivayetlerdir. İncelediğimiz rivayet, sadece Ebu Bekre’den rivayet edilmekte17 ve bu hadis bağlamında esasen Cemel Savaşı’nda kendilerine bir kadını lider seçen Hz. Aişe grubu töhmet altına alınmaktadır. Yine Ebu Bekre’den gelen bir rivayette “iki Müslüman grubun çarpışması sonucu öldüren ve öldürülenlerin cehennemlik olduğu” belirtilerek18 hem Hz. Aişe tarafı hem de Hz. Ali tarafı ateşe gönderilivermiştir(!)19 Bu rivayete göre iki taraftakiler de cehennemlik oluyor ancak ne hikmetse iki tarafta da yer alan bunca sahabiden de böyle bir hadis aktarılmıyor? Üstelik Hz. Ali, Hz. Aişe’nin ordusunun cehennemlik olmadıklarını “bizim isyan eden kardeşlerimiz” diye ilan ederek, cenaze namazlarını kılıp öldürülenlerin cennete gideceğini umduğunu belirtmesi, Hz. Aişe’nin de her iki taraftan ölenlere rahmet okuduğu ortadayken bu rivayet aktarılabilmektedir.20 

Yine Ebu Bekre’ye nispet edilen diğer bir rivayet de incelediğimiz bu hadisle benzerlik arz etmektedir. “Kadınları dinleyen erkekler, helak olurlar.”21 Ayrıca yine Ebu Bekre başka bir rivayette “komutanları olan kadının cennette, ordusunun ise cehennemde olduğu bir topluluktan korunmak için Cemel Savaşı’na katılmadığını” belirtmektedir.22 Anlaşılan şu ki; Cehenneme giden Cemel ashabından ordu komutanı Hz. Aişe kurtarılmaya çalışılmaktadır(!) 

Hadisin yorumları konusunda bilginler genelde iki gruba ayrılmışlardır. Bunlardan bir grubu hadisin sahih olduğunu ve kadının kesinlikle devlet başkanı olamayacağını savunurken, diğer grup ise hadisi sahih bulmakla birlikte böyle anlaşılamayacağını belirtmişlerdir. Biz bu noktada, iki grubun da görüşlerini inceleyip sonra kendi kanaatimizi ortaya koymak istiyoruz. 

Bazı bilginler hadisin sahihliğini esas alarak kadının kesinlikle devlet başkanı olamayacağını belirtmişlerdir. Hadisin önemli bir kamu kuralı koyduğunu, devlet başkanlığı gibi bir makamın ancak bir erkek tarafından temsil edilebileceğini ve kadının fıtratının buna müsait olmadığını belirterek bu hakkın onlara verilmediğini aktarmışlardır.23 Gazali, “bütün olgunlukları üzerinde toplasa da kadının devlet başkanı olamayacağını” belirtmektedir.24 Kurtubi, “Kadının devlet başkanı olamayacağı konusunda icmanın olduğunu” aktarmaktadır.25 Kirmani hadisten “kadınların devlet başkanlığı yapamayacağı” anlaşıldığını belirtmektedir. 26 Ayrıca, bu gruptaki bilginler, aklı ve dini eksik olan27 şahitlikleri tek başına kabul edilmeyen,28 toplumla her zaman birlikte olması mümkün olamayan, yufka yürekli bir varlığın devlet başkanı olamayacağını belirtmişlerdir.29 Görüşlerini aktardığımız kadının devlet başkanı olamayacağını savunan bilginler, bu konuda icma bulunduğunu
belirtseler de30 bu hususta icma bulunduğunu söylemek güçtür.31 

Bu düşünce sahiplerinin görüşleri kullanılarak, “İslam’ın kadını ikinci sınıf bir varlık olarak gördüğü” iddiaları maalesef aktarılmaktadır.32 Bu sebeple Muhammed Gazali “söz konusu hadisi anlayışı kıt kimselerin anlayamadıklarını veya Kur’an’ın ruhuna ters düşecek bir şekilde anladıklarını, bundan dolayı da İslam’a zarar verdiklerini” belirtir.33

                                                                     Özel Durum (Tahsis)
 
Hadis konusunda farklı bir anlayışa sahip olan bilginler ise birinci grubun aksine son dönem bilginlerinden oluşmaktadır. Bunlar da tartışmasız hadisin sahihliğini kabul etmişlerdir. Fakat hadisin o dönemdeki bir olaya ait olduğunu yani tahsis ifade ettiğini vurgulamışlardır. Muhammed Hamidullah “rivayetin devlet başkanlığını yasaklamadığını, İslam hukukçularının bunu caiz görmemesinin dini delillere dayanmaktan ziyade zamanın genel telakkilerine ve örfüne paralel şahsi kanaatlerine dayanan bir hüküm olduğunu, çünkü Kur’an’da da Belkıs’ın nötr bir ifadeyle anlatıldığını ya da en azından kınanmadığını, bundan dolayı böyle bir yasağın olamayacağını” belirtir.34 Kasımi “hadiste Sasanilere ait bir tahsis olduğunu, genel bir ifade şeklinde anlaşılamayacağını” belirtir.35 

Hayrettin Karaman hadisi sahih kabul etmekle beraber “bunun bir yasak getirmediğini, sadece İran toplumunun sonunu belirttiğini, önceliği erkeğe vermek gerekirken kadına veren bu toplumun felah bulamayacağını ifade ettiğini” belirtir.36 Abdulhalim Şakka hadisin “sahih olduğunu, Hz. Peygamber’in buradaki kastının genel liderlik anlamında olduğunu” belirtmektedir.37 Muhammed Gazali eserinde Kraliçe Viktorya, İndira Gandi ve Golda Meir gibi çağının başarılı kadın devlet başkanlarından örnekler vererek, hadiste geçen ifadenin “o günkü İran’ın şura ile yönetilmemesinden dolayı yıkılacağına işaret ettiğini” belirtilmiştir. Sonuç olarak ikinci grup bilginler bu hadisi özel bir durum ifadesi (tahsis) ile açıklamaya çalışmışlardır. Fakat bu özel durumu her biri farklı değerlendirerek izahta güçlük çekmişlerdir.40 

Tarihsel Bağlam 

Aktardığımız iki görüşün sahipleri, rivayetin sahihliği üzerinde aynı kanaati taşımalarına rağmen, anlamı konusunda farklı kanaatlere ulaşmışlardır. Kadınların devlet başkanı olamayacağını savunan bilginlerin görüşlerine, tahsisi savunan bilginler, gereken şekilde cevap vermişlerdir. Biz burada hadisin sahih, fakat tahsis ifade ettiğini ileri süren ve daha çok çağdaş bilginlerin görüşlerindeki problemli bölümleri aktarmak istiyoruz. Bu noktada rivayeti cerh ve tadil metoduna tabi tutarak inceleme işini hadis araştırmacılarına bırakarak41 rivayeti tarihsel bağlamında değerlendirip, kanaatimizi ortaya koymak istiyoruz. 

Esasen rivayetin metninde geçen kavim (kavmun) kelimesi nekre bir ifadedir. Bu ifadeden bir kavmin kastedilmiş olsaydı marife (el-Kavmu) şeklinde gelmesi gerekirdi. Bu anlamda belirtildiği gibi sadece İranlıların kastedilmesi mümkün gözükmemektedir. Eğer rivayet sadece İranlılar için söylenmişse (çünkü rivayetin kullanıldığı bağlam Hz. Aişe ordusu hakkındadır), ravi Ebu Bekre neden bunu diğer insanlara ve Müslümanlara şamil hale getirmiştir?

Doğrusu rivayette genel geçer bir kaide sunulmaktadır. Rivayetteki genel ifadeye göre; bir millet kadınları başa geçirdiği için iflah olmuyorsa bu kural diğerleri için de geçerli olmalıdır. Bu nedenlerden dolayı rivayet umumi anlamda olmalıdır, tahsis ifade etmemektedir. Esasen rivayetin tahsis ifade ettiğini belirtenler rivayeti reddetmemek için bu yoruma gitmiş olmalıdırlar.

Konuya bir de o dönem tarihi verileri ile bakmak istiyoruz. Bu rivayetin aktarılmasına sebep olduğu bildirilen İran Sasani Kraliçesi Baran, rivayetin bildirdiğinin tam aksine çok başarılı bir yöneticilik dönemi geçirdiği, halkına adalet dağıttığı, vergileri kaldırdığı, Ehl-i Kitap’a birçok iyilikte bulunduğu tarihen sabittir.42 Kaldı ki Baran’ın Hz. Ömer döneminde saltanata geçtiği bilinmektedir.43 Yani Hz. Peygamber’e nispet edilen bu rivayetin tersine bir olay meydana gelmiştir. Eğer bu rivayet sahih ise neden gerçekleşmemektedir? Hz. Peygamber’in İran’da başa geçen Kraliçe Baran için söylediği “Kadınları başlarına geçiren bir milletin iflah olamayacağını” sözünün tersine, Kraliçe Baran’ın yönetimi neden çok başarılıdır? Bu durumda bu rivayetin bir ihbar-ı nebevi olduğunu ve Hz. Peygamber’in gelecekten haber veren bir mucizesi olduğunu ifade eden görüşleri de tekrar bir düşünmek gerekir.44 

Ayrıca Hz. Ebu Bekir döneminde İranlılarla meydana gelen Zatü’s-Selasil Gazvesi’nden sonraki savaşlarda Pers kuvvetlerinin başında Nahr isimli bir kadın bulunuyordu. Bu savaşta hiçbir sahabi, bu hadisi gündeme getirmemiştir. 45 Yine bu rivayet aynı dönemde yalancı kadın peygamber Secah’ın ordusuyla yapılan savaşlarda da gündeme getirilmemiştir.46 Hz. Ömer dönemindeki fetihlere kadar,
 
Kraliçe Baran’dan sonra da İranlıların başında zaman zaman kadınlar hükümdar olduğu halde, bu fetihlere katılan sahabe ordusundan hiç kimse bu rivayeti aktarmamıştır.47 Hz. Ali döneminde başlarında kadın bir lider bulunan Haricilerle yapılan savaşlarda da gündeme getirilmemiştir.48 Cemel Savaşı günlerinde Hz. Ali, Hz. Aişe hakkında aktarılan bu hadisi, rakibine karşı hiçbir sözünde ima dahi etmemiştir. Cemel Savaşı öncesi ve sonrası verdiği hutbelerde, hatta Cemel Savaşı sırasında kadınlardan bahseden hutbelerinde bile bu hadisi aktarmamıştır.49 

Esasen incelemiş olduğumuz rivayet ile Hz. Aişe töhmet altına alınmaktadır. Zaten rivayetin aktarılma sebebi de Hz. Aişe’nin ordu komutanı olmasıdır. İlginç olan en fazla hadis bilen sahabe arasında yer alan Hz. Aişe, bu rivayeti bilmemektedir. Yanındaki Zübeyr, Talha ve Abadile’den sayılan Abdullah bin Zübeyr gibi sahabe ile birlikte Hz. Aişe’nin ordusundaki bunca sahabe de bu rivayeti aktarmamaktadır. Ayrıca İslami bilgisi konusunda hakkında şüphe duyulmayan ve hatta en büyük rakibi Muaviye’nin dahi bilemediği konuları kendisine mektupla sorduğu,50 rakip ordu komutanı Hz. Ali ve ordusundaki binlerce sahabe de bu hadisi bilmemektedir ve sadece Ebu Bekre bilmektedir(!) Şu bir gerçektir ki; Cemel’de savaşa katılan bütün sahabe, Hz. Aişe’nin bir kadın olarak liderliğini garip karşılamamışlardır. 51 Eğer böyle bir rivayet olsaydı ve böyle bir düşünce içerisinde olsalardı bu rivayeti elbette aktarmaları gerekirdi.
 
Rivayetin başka bir varyantında Ebu Bekre, “Allah’ın kendisine ihsanda bulunduğunu ve koruduğunu, bu yüzden savaşa katılmadığını” anlatır.52 Buradan şu ortaya çıkıyor ki; iki ordudaki binlerce sahabenin bu rivayet gereği iflah olmadığını görüyor ve gidip onlara bu hadisi aktarmıyor ve sonuçta onun ifadesi gereği Allah da binlerce sahabeden sadece Ebu Bekre’yi koruyor(!) Hatta bazı rivayetlerde Ebu Bekre her nasılsa Cemel ordusuyla birlikte ta Mekke’den yola çıkıp yolda yoğun hilafet tartışmalarıyla devam eden ve Hz. Aişe’nin birçok hutbeler vererek konuşmalar yaptığı Cemel ordusuyla Basra’ya kadar geliyor ve bu hadisi hatırlamıyor da Basra’ya gelince hatırlıyor(!)53 

Biz tarihsel bağlamda düşünerek; Cemel Savaşı sırasında iki ordudaki binlerce sahabiden hiçbirinin bu hadisten bahsetmemesinden yola çıkarak Cemel Savaşı’nda liderliği sabit olan54 Hz. Aişe’ye karşı Hz. Ali tarafgirliği ile uydurulduğu kanaatindeyiz. Bu uydurma ile Cemel’deki mağlubiyetin sebebi Hz. Aişe’nin kadınlığına dayandırılmaktadır. 55 Uydurmadaki gerçek amil, Hz. Ali tarafgirliği olup Şia’nın, Hz. Aişe’ye karşı Hz. Ali’nin haklılığını savunmak üzere böyle bir rivayet uydurma işine gittiği kanaatindeyiz. Ayrıca bu uydurmadaki amil artık erkekleri ölen peygamber evladının kadınlarının ön plana çıkarılmasından korkan Emevi tarafgirliği de olabilir. Nabia Abbot bu hadis için “bu Aişe’nin Ali karşısında haksızlığını ispat için uydurulmuştur” demektedir.56 M. Said Hatiboğlu “Mağlubiyetin sebebinin cinsiyete bağlanarak Şia gayretiyle yapılan bir uydurma olduğu” kanaatini aktarmaktadır.57
 
Eskiden beri kadını ikinci plana atan erkeği ön plana çıkaran Arap toplumunun bu toplumsal gerçeği maalesef itikadi noktaya kadar tesir etmiş ve kadını ikinci plana atan bu tip rivayetler uydurulmuştur. Buna karşın İbn Rüşd gibi kimi bilginler bunun bölgesel bir anlayış olduğunu, Afrika’daki bazı kabile kadınlarının bu işi yaptığını belirterek, “kadın toplumu yönetebilir” görüşünü savunmuş ve bunun toplumsal yapıya bağlı olduğunu aktarmıştır.58 Sonuç olarak İslam’ın yasaklamadığı bir hakkı kadınların elinden almak mümkün değildir. Kur’an’da bu konuda bir işaret yoktur. Aktardığımız hadis ise siyasal sebeplerle uydurulmuştur. Birçok insanın bilmesi gereken bir konuyu sadece bir kişinin aktarması ile bir dini sonuca ulaşmak mümkün değildir.59
 
KAYNAKÇA
1 Cihan Sadık, Uydurma Hadislerin Doğuşu ve Sosyo-Politik Olaylarla İlgisi, Samsun 1997, 110.
2 Bkz. Maverdi, el-Ahkamu’s-Sultaniyye, Kahire 1406, 6; Ferra, el-Ahkamu’s- Sultaniyye, Kahire 1406, 13; Seyfettin Amidi, el-İmame, Beyrut1992, 182.
3 Geniş bilgi için bkz. Kasımi, Nizamü’l-Hukm, Beyrut 1990, 332; Azimli, Halifeliğin Kurumsallaşması, 34.
4 Bkz. Gazali, Batıniliğin İç Yüzü, çev. Avni İlhan, Ankara 1993, 114.
5 Bkz. Süleyman Demici, İslam’da Devlet Başkanlığı, çev. İbrahim Cücük, İstanbul 1996, 225; Mevdudi, Tefhimu’l-Kur’an, I, 357.
6 Hayri Kırbaşoğlu, “Kadın Konusunda Kur’an’a Yöneltilen Başlıca Eleştiriler”, İslami Araştırmalar, Ankara 1991, Sayı: 4, s. 273.
7 Kasımi (İzzet Derveze’den naklen), I, 341; Halil Çiçek, Farklı Kültürlerin Bir Arada Yaşama Formülü, İstanbul 1998, 34.
8 Amine Vedûd-Muhsin, Kur’an ve Kadın, çev. Nazife Şişman, İstanbul 1997, 128.
9 Bekir Topaloğlu, İslam’da Kadın, İstanbul 1970, 274.
10 Mevdudi, IV, 412.
11 Necla Akkaya, “İslam Hukukunda Kadının Siyasi Hakları”, İslami Araştırmalar, Ankara 1991, Sayı: 4, s. 265.
12 Salih Akdemir, “Tarih Boyunca ve Kur’an’da Kadın”, İslami Araştırmalar, Ankara 1991, Sayı: 4, s. 267.
13 Demici, 225; Kasımi, I, 341; kaldı ki Hz. Peygamber döneminde gerekirse kadınlara da erkeklere namaz kıldırma görevi verilmiş ve uygulanmıştır, Bkz. İbn Sad, X, 424; Ebu Davud, Salat (kadının imamlığı babı),
14 Hamza Aktan, İslama Göre Kadının Sosyal Aktivitesi, Sosyal Hayatta Kadın, İstanbul 1996, 262.
15 Kasımi, I, 332.
16 Buhari, Fiten, 18, Meğazi, 84; Tirmizi, Fiten, 75; Nesei, Kaza, 8; İbn Hanbel, Müsned, V, 43.
17 Mehmet Emin Özafşar, Hadisi Yeniden Düşünmek, Ankara 1999, 335.
18 İbn Hanbel, V, 43.
19 Akbulut, 226.
20 İbn Kesir, II, 245.
21 İbn Hanbel, V, 45.
22 Abdurrezzak, VIII, 711.
23 Afzalurrahman I, 362; Zebidi, X, 450.
24 Gazali, 114.
25 Kurtubi, I, 270 .
26 Kirmani, Buhari bi Şerhi Kirmani, Beyrut 1985, XIV, 232.
27 Akdemir, agm., 267.
28 Kırbaşoğlu, agm. 273.
29 Demici, 227.
30 Bu konuda İslam dünyasında Hariciler, kadının devlet başkanı olabileceğini belirtip bunu uygulamaya koyarak liderleri Şebib ölünce annesi Gazale’ye biat ettikleri aktarılır. Bkz. Bağdadi, el-Fark Beyne’l-Firak, Beyrut 1990, 109.
31 Taberi gibi bilginlerin de bu konuda muhalefetleri bulunmaktadır. İbn. Hacer, Fethul-Bari, VIII, 162.
32 İlhan Arsel, Şeriatta Kadın, İstanbul 1997, 524.
33 Muhammed Gazali, Nebevi Sünnet, çev. Ali Özek, İstanbul 1992, 81.
34 Muhammed Hamidullah, “İslam Hukuku Ana Kaynakları Açısından Kitabı Mukaddes”, çev. İbrahim Canan, AÜİF İslami İlimler Enstitüsü, Sayı: 111, Ankara 1979, 15.
35 Kasımi, I, 341.
36 Hayrettin Karaman, “Kadının Şahitliği, Örtünmesi ve Kamu Görevi”, İslami Araştırmalar, Ankara 1991, Sayı: 4, s. 273.
37 Abdülhalim Ebu Şakka, İslam Kadın Ansiklopedisi, çev. Fethi Güngör, İstanbul 1996, II, 250.
38 Biz buna Tedmür kraliçesi Zennubiya39 ve Demir Leydi lakaplı Margaret Teacher’i ekleyebiliriz. 
Muhammed Gazali, 78-81.
39 Bkz. Günaltay, İslam Öncesi Arap Tarihi, 80.
40 M. Akif Aydın, “Anayasa”, DİA.
41 Kadir Gürler, Kadının Yöneticiliği Meselesi, Dini Araştırmalar, s. 8, Ankara 2003 (Bu çalışmada, incelediğimiz rivayet, sahihliği açısından detaylıca incelenmiştir. Sadece Ebu Bekre’den nakledilen bu rivayetin, sahih-ferd hadis olduğu, fakat birçok kimsenin bilmesi gereken bir olayın bir kişi tarafından aktarılmasıyla önemli bir kamu kuralının koyulamayacağı sonucuna varılmıştır).
42 Taberi, I, 493; İbnü’l-Esir, I, 499.
43 İbnü’l-Esir, I, 434.
44 Mehmet Sofuoğlu, Sahih- Buhari ve Tercemesi, İstanbul, 1987, IX, 4124.
45 İbnü’l-Esir, II, 386.
46 İbn Kesir, VI, 321.
47 Taberi, II, 362.
48 Bağdadi, 109. İslam tarihinde devlet başkanlığı yapan Şeceretü’d-dür ve Mama Hatun dönemlerinde bu hadisin niye gündeme gelmediği düşünülmelidir.
49 Nehcul Belağa, çev. Heyet, Ankara 1990, 94.
50 Malik b. Enes, Muvatta, Kaza, 18.
51 Emel Topçu Brestrıclt , “Kadın Lider Olunca”, İslamiyat, C. 3, Sayı: 2, Ankara 2000, 166.
52 Nesei Kaza, 8.
53 Tirmizi, Fiten,75.
54 Buhari, Fiten,18.
55 Cihan, 110.
56 Nabia Abbot, Ayşe, çev. Tuba Asrak Hasdemir, Ankara 1999, 167.
57 M. Said Hatiboğlu, Siyasi İctimai Hadiselerle Hadis Münasebetleri (Basılmamış Doç. Tezi), s. 31/b 78, 44.
58 Muhammet Lutfi Cumua, İbn Rüşt Tarihuhu ve Felsefetuhu, Tunus trz,
59 Burada şunu aktarmakta fayda var: Halifenin Kureyş’ten seçilmesinin o dönem için gerekliliği konusunda olduğu gibi toplumsal zorunluluklar ve erkeğin daha randımanlı olacağı gibi yorumlarla devlet başkanlığı konusunda o dönemler için erkeğin öncelikli olması düşünülebilir. Fakat bunu dine refere ederek dinin bir emri gibi aktarmanın kesinlikle yanlış bir tavır olduğunu belirtelim.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

DOR DÜZENİ

DOR DÜZENİ MİMARİ ELEMENLARI ( YUNAN KÖKENLİ)             M.Ö. 7 ila 5. yy arasında örnekleri görülen tapınaklar Yunanistan, Güney İtalya, Sicilya ve Anadolu’da yapılmıştır. Başlangıçta ahşap mimari, sonraları taş mimariye geçilmiştir. Taş mimariye geçişin ilk dönemlerinde de çatı ahşap olarak yapılmıştır. Krepidoma: Üç ya da daha fazla sayıdaki Krepis adı verilen basamaklardan oluşur. Stylobat: Sütunların ve Cella duvarlarının üzerinde durduğu tabanın döşeme yüzeyi. Dor Düzeninde sütunlar doğrudan Stylobata yerleşir. Sütun kaidesi yoktur. Sütun: Dor Düzeninde sütun gövdesi genellikle kasnakların üst üste konmasıyla oluşur. Sütun alt çapı üst çapından daha büyüktür ve dolayısıyla sütunlar yukarıya doğru incelerek yükselir ve ortalarda bir şişkinliğe sahiptir ki, buna Enthasis denir. Gövdedeki yivlere Kannelur adı verilir ve bu yivler birbirleriyle kesişirler. Sütunun yüksekliği sütun alt çapının katlarına bağlıdır. Başlık iki kısımdır. Ekhinus ve Abaküs. Ekhinusun süt

SAMARRA ULU CAMİİ (MÜTEVEKKİLİYE CAMİİ)

SAMARRA ULU CAMİİ (MÜTEVEKKİLİYE CAMİİ) Bulunduğu Yer Samarra Ulu Camii, Irak’ın başkenti Bağdat’a 90 km uzaklıkta ki Dicle Nehri kenarında kurulan Samarra şehrinde yer almaktadır. Şehirden günümüze sadece kalıntıları kalmıştır.  Banisi ve Mimarı Samarra Ulu Camii, Halife Mütevekkil tarafından 848 ile 852 yılları arasında yaptırılmıştır. Mimari Özellikleri Basit mimarisi, ilk İslam cami planının anıtsal ölçüler içinde tekrarından ibarettir. Ortalama 15m yüksekliğinde ve 2m kalınlığında olan kuşatma duvarları, tuğladan inşa edilmiştir. Köşelerde birer, doğu ve batı kenarla rında on ikişer, kuzey ve güney kenar larında da sekizer olmak üzere kırk dört kule ile takviye edilmiştir. Emevi kasırlarındaki yuvarlak kuleleri hatırlatan yarım daire biçiminde dayanaklarla desteklenmiştir. Yanlarda dörder, kuzeyde üç sıra revağın çevrelediği avlu oldukça büyüktür. 16 kapıdan avluya ve camiye girilir. Camii'nin kuzey tarafında 27m uzaklıkta Melviye adındaki bü

OLYMPIA ZEUS TAPINAĞI

                                                                                                      OLYMPIA ZEUS TAPINAĞI   (MÖ.470-460) •        Olympia kutsal alanının içerisinde Zeus tapınağı en gösterişlisidir. •        Su taşkınlarından korunmak için 3m yığma toprak üzerine yapılmıştır. •        68x28m ölçüsünde 6×13 sütunlu Dor düzeninde, peripteral bir yapıdadır. •        Mimarlığa ait kısımları kireç taşından, heykeltıraşlık eserleri mermerdendir.            •        Cella içerde yan duvarlara yakın iki sıra sütunla üç kısma ayrılmıştır.  •        Metoplar doğu ve batı taraflarda altışar tane olmak üzere Cella duvarında yer almıştır. •        Tapınak Elis bölgesinde, bir kült, yeri olan ve Olympiadların yapıldığı Olympia şehrinde inşa edilmiştir. •        Elisli Libon tarafından inşa edilen Zeus tapınağının M. ö. 456 yılında tamamlanmış olduğu anlaşılmaktadır. •        Tapınağın kült heykelini Pheidias yapmıştır.