Ana içeriğe atla

ALACAHÖYÜK- BOĞAZKALE/HATTUŞA- ORTAKÖY/ ŞAPİNUVA- İNCESU KANYONU


İKİ GÜNLÜK ÇORUM GEZİSİ

BİRİNCİ GÜN ALACAHÖYÜK- HATTUŞA/ BOĞAZKALE GEZİSİ

Yılın son gezisi diyebiliriz aslında. Ya da rehberlik yaptığım yazın son turu. Samsun Bölgesine bağlı noter grubumla iki günlük Çorum merkez, Alacahöyük, Hattuşa, Şapinuva ve İncesu Kanyonu gezisi. Grubumu Hitit Uygulamalı Eğitim Otelinden 12:00 da almaya gittiğimde konuklarımla otele giriş yaptıkları esnada tanışıp gezi ile ilgili sohbet ettik. Grubun en genç üyesi demek çok doğru Emine Hanım ( 65 üstü diyelim :) ) beni gezi boyunca en çok etkileyen hanımdır.Bu formunu neye borçlu olduğunu sorduğumuzda aldığımız cevap gerçekten ibretlik. " Şu üç şeye dikkat edeceksiniz. Bir değiştiremeyeceğiniz şeyleri kafanıza takmayın. İki miğdenizin yarısını herzaman boş bırakın yani az yiyin.Üç ki bu çok önemli sürekli okuyun ve araştırın beyninizi boş şeylerle doldurmayın."  İnanın Emine Hanım bunu hayatında uygulamış ve işe yaradığına bizzat şahidim. Denemek lazım.


Hititlerin gizemli dünyasına yolculuk başlıyor. İlk durağımız Çorum'a 52 km uzaklıktaki Alacahöyük. Hititlere öncüllük eden Hatti kültürününde izlerinin bulunduğu Alacahöyük dini bir merkezdir. Güneş Tanrıçası Arinna'nın kenti olarak da adlandırılır. Hem müze hemde ören yerinin aynı yerde olması benim en sevdiğim durumdur ve Müzeleri gezerken yanınızda size rehberlik edecek insanların olması çok önemli. Çünkü müzede sergilenen her objenin bir hikayesi vardır. Yoksa sadece gezmiş olmak için gezersiniz. Nitekim bende bir zamalar öyle idim ama eğitimini alınca ne kadar çok obieye boş baktığımı farkettim. Ve küçük bir tavsiye. Mutlaka gittiğiniz yerler hakkında mutluka bir ön araştırma yapın.


 İşte karşımızda Sfenksli Kapı. Tüm ihtişamıyla şehre girmemizi bekliyor. Tabiki o görkemli ortostatların eşliğinde. Kral ve Kraliçe önde, arkasında şenlik alayı, akrobatlar,kurbanlar ve kılıç yutan adamlar. Şehre girdiğimizde Hattili prens ve prenses mezarlarına yöneliyoruz. Özel eşyaları ve öteki hayatlarında kullanmaları için konulmuş hediyeleri ile birlekte gömülmüşler. Hiç değişmeyen ve her gezimde gördüğüm bir durum yine devam etmiş. Mezarların içine dikkatlice baktığınızda, günümüz demir paralarını görebiliyorsunuz. Yabancı paralarıda görmek mümkün. Sanırım ne yaparsak yapalım bu dilek dileme yöntemi hiçbir zaman değişmeyecek zira türbeler yeterli gelmemiş MÖ yaşamış insanlardan medet umar olmuşuz. Ören yerinden çıktığımızda değişmez durak Arinna  Hitit Pınarı ve en önemlisi stres giderici su olması. Her gidişimde içerim mutlaka ama sonucu söylemiyorum sizde deneyin ve öğrenin.:)





Alacahöyük'ten ayrılıyoruz. Yaklaşık yarım saatlik bir mesafe sonrasında Hititlerin başkenti Hattuşadayız. Zira yolculuk boyunca havanın kapalı olması nedeniyle biran önce ulaşılmak istenen mekan. Çünkü Hattuşa yaklaşık 6 km'lik bir alan içerisinde ne kadar araçla gezecek olsakta belirli noktalarda durmak gerekiyor. Ve en genç üyemiz Emine Hanım çok sabırsız.

Hattuşa UNESCO Dünya Miras Listesine giren 9 yerden birisi ayrıca burada çıkan 31.519 çivi yazılı tablet arşivide Dünya Belleği Listesinde yer almakta. Önce Boğazkale müzemizi geziyoruz. Hititlerle ilgili herşeyden bir parça sergileniyor. Müzeden Dulkadiroğlu Konağına geçiyoruz.360 yıllık bir geçmişe sahip konak Dulkadiroğulları Beyliğine mensup Dölarslan ailesine ait. Torunları hala yaşıyor. Konak şuan Halk eğitim kursiyerlerinin el emeklerinin ve yöresel ürünlerin satıldığı, dinlenmek ve çay kahve içebileceğiniz otantik bir yer olarak hizmet veriyor.


 Ve  o gizemli şehir Hattuşa. Bu şehre her gelişimde üniversite yıllarımda bir arkadaşımla yaşadığım bir hatıram gelir aklıma. Kendisi çerkezdi ve bana hep şu sözleri söylerdi gururla "Çerkez olmasan ne olurdun? diye soruyorlar bana. Vallahi çok mahçup olurdum diyorum " derdi.  Banada sorarlar Arkeolog olmasan ne olurdun? İşte bu güzel şehre bakınca verilen cevap aynı oluyor. "Mahçup olurdum". Herşey Arkeoloji aşkına.

Hattuşa'ya o görkemli surların bir kısmının canlandırıldığı aşağı şehirden (1 Nolu Tapınak) giriyoruz. Dini ritüeller için kullanılmış Aslanlı tekne hemen bizi karşılıyor. Burada en popüler obje mimari kalıntılardan ziyade Huvaşi taşı denilen hakkında çeşitli rivayetler bulunan "Yeşil Taş". Kimi gök taşı, kimi Mısır'dan gelen bir hediye vs. olduğunu söyleyen bir çok mistik hikaye ile anılır. Nefrit türü bir kayaçtan işlenmiş oldukça parlak bir taş. Tapınakta olduğu için dini bir işlevi olduğu düşünülüyor. Günümüzde ise nerden çıktığı bilinmez ama üzerine elinizi koyup dilek dilemeden kimse gitmez. Alacahöyük prens ve prenseslerine para atmadık ama burada bizde eksik kalmadık ve bu yeni nesil ritüeli yerine getirdik. Kıymetli hocalarımın sesi kulağımda "Eserlere elimizi değmiyoruz"!




Aslan Hitit dünyasında çok rastlanan bir figür. Nasıl olmasın ki? Her medeniyette asalet ve ihtişamı simgelemiş ve benimde en sevdiğim hayvan olur kendileri. Ne de olsa boşuna kral ünvanı verilmemiş. Anlaşılacağı üzere yine aracımıza binip Aslanlı kapıya geldik. Anıtsal kapımız aslanlarıyla Hititlerin güvenliği için hizmet etmiş. Yine her gittiğimde soldaki aslanın baş kısmında doğru güneş açısına denk gelindiğinde Luvice yazıyı görmek için bakarım. Yorgun gözlerim yine göremedi tabiki azimle görecegim günün umuduyla ve hava kararmadan Yazılıkaya Açık Hava Tapınağına gitmek için acele eden grubumla Yerkapı'ya doğru aracımıza yöneliyoruz.Ama bir Japon turist bizi durduruyor. Fotoğraf çektirmek istiyor bizde kırmıyoruz tabiki. Gezilerde genelde kendim pek fotoğraf çekinemiyorum. Grubu fotoğraflamak ve konuşmakla geçirdiğim için fırsatım olmuyor. Ama bu Japon arkadaşımız benide kadraja ısrarla almasıyla bir hatıra fotoğrafım oldu. Sonrasında anlaşıldıki Japon turistimizi, arkadaşlarıyla geldiği turu unutmuş :) Bizde turunu Yerkapı' da yakaladık ve kimseyi yolda bırakmayan misafirperverliğimizle emaneti teslim ettik. Hattuşa'da yerli turistten çok yabancı turistleri görmek her zaman beni üzmüştür. Nitekim Çorum'da yaşayıp hala buraları görmeyen ama dünyanın diğer ucundan gelmiş insanlar tarafından rağbet görüyor. 



Yerkapı'dayız. Potern ve Sfenksli kapısıyla muhteşem üçlü.Yerkapı'da hemen arkanıza döndüğünüzde şehir tüm güzelliğiyle  ayaklarınızın altında. Burada hep ikilemde kaldığım bir durum olur. Önce Potern'den geçip Yerkapı'nın merdivenlerinden çıkıp Sfenksli kapıda bu bölümü bitirmek mi? yoksa tam tersini yapmak mı? Çünkü o kadar yorulduk ki Yerkapı daki 34+54 basamağı çıkmak yerine inmek daha cazip geliyordu. Bende tam tersini yaptım. İnmekte bir o kadar zor oldu. Merdiven basamaklarının dar ve dik olduğunu hesaba katmadım. Yükseklik korkusu ve inerken tutunacak yerlerin olmaması inişimizi güçleştirdi. Neyseki otura otura indik grupla. Yani bildiğinden şaşmayacaksın. 

 

Yazılıkaya'yı görme heyecanıyla acele eden grubum, benim en sevdiğim kapı olan Kral Kapıyı ısrarım üzerine araçtan inmeden görmeyi kabul ettiler. Ama yinede kısada olsa indirdim çünkü biliyorum biryerlerde bu kapıyı anlatan yada fotoğraf çektiren birileri karşılarına çıkacak. İşte o zaman araçtan indiklerine ve bu Kralla bir fotoğraflarının olması gerektiğinde neden ısrar ettiğimi anlayacaklar. Buna da Arkeolojinin gücü diyorum. 


Yazılıkaya'yı görmeyen Hattuşa'yı gezdim diyemez. Bin tanrılı halk olan Hititlerin açık hava tapınağı tüm ihtişamıyla karşımızda. Grubun hayran bakışlarıyla A Odasındaki tanrıların geçit törenini, Japon turistlerle birlikte izliyoruz. Bir taraftan tanrılar, diğer taraftan tanrıçalar bir düzen içerisinde ortada buluşuyorlar. Başrollerde Fırtına Tanrısı Teşup ve Güneş Tanrıçası Hepat. B odasında ise 12 Tanrı, yeraltı tanrısı Nergal ve IV. Tuthaliya'ya sarılarak klavuzluk eden Tanrı Şarumma bizi karşılıyor.

 

Hattuşa'nın kurulduğu topografyaya bakıldığında oldukça kayalık ve engebeli bir bölge. Haliyle bir günde iki Hitit şehrini detaylı gezildiği için yorgunluk çöktü. Dönüş vakti geldi ama önce Yazılıkaya'daki hediyelik eşyalara bakmadan gitmiyoruz. Hepsi el emeği ile yapılmış ve Hititler gibi taş ustalarının sanat eserleri. Fiyatları pahalı gelebilir ama heryerde olduğu gibi pazarlığa açık. İkinci gün için bol bol dinlenin diyerek Çorum'a dönüyoruz.

 

İKİNCİ GÜN ORTAKÖY/ŞAPİNUVA VE İNCESU KANYONU GEZİSİ


 İkinci gün gezimiz için saat 10:00 da sözleştiğimiz grubumla birkaç küçük aksilikten sonra yola çıktık. Ortaköy yolu biraz yorucudur. Ama yolların düzenlenmesiyle eskiye göre daha rahat bir yolculuk geçirdik. Yaklaşık bir saatlik bir yolculuktan sonra ilçenin merkezindeki parkta çay molası verdik.Grup çok neşeli insanlarla dolu olduğu için hiç sıkılmıyoruz. Son planlamalardan sonra zaman geçirmeden kazı alanına gidiyoruz.



 Şapinuva ilk göz ağrım. Öğrenciliğimin ilk kazısı. Bendeki heyecan sanırım gezi grubumdan daha fazla. Çünkü Şapinuva hakında bilgi istediklerinde kendimden geçerek anlatmıştım.Şapinuva 1990 da, Kıymetli hocalarım Aygül ve rahmetli hocam Mustafa Süel tarafından keşfedilen, Hititlerin askeri ve dini bir merkezi. III. Tuthaliya ve Taduhepa'nın yönetiminde bir merkez. 4000'e yakın çivi yazılı tablet açığa çıkarılmış. En çok çivi yazılı tabletin açığa çıktığı A binasına geldiğimizde binanın temel taşlarına hayranlıkla bakıyoruz. Öyle muntazam yapılmışki o dönemde böyle bir işçilik olması hayret uyandırıyor herkeste. Gizemli yapıları ve esrarengiz tarihiyle merak uyandıran Mısır medeniyeti ile çağdaş olan Hititlerinde bu işçilikle Hitit Pramitleri yapabileceklerini düşünmeden edemiyor insan. 



Gezimiz esnasında güvenliğimizde bize eşlik ediyor. Diğer tapınak ve depoları gezmeye devam ederken Emine Hanım espiriyi patlatıyor güvenliğimize. " Buranın garnizon komutanı sen misin?"
"Evet benim" diyen güvenliğimiz ile Emine Hanım hepimizi gülümsetiyorlar. Burada yer yer yerli turistleri görüyorum ama bilinçsizce gezdiklerini anlayabiliyorsunuz. Hemen akabinde " Siz çok güzel anlatıyorsunuz size katılabilirmiyiz" teklifi geliyor. Ne diyebilirimki Şapinuva'dan birşey öğrenmeden göndermek olmaz. Güvenliğimizin de anlatımlarıyla Şapinuva'nın bu bölümünü bitirerek ilk kazı alanım Ağılönü'ne gitmek üzere aracımıza biniyoruz. Tabi arkamızda bize eşlik eden misafirlerimizle birlikte. 



Güvenliğimizin ya da Emine Hanımın dediği gibi "Garnizon Komutanımızla"  birlikte Ağılönü'ne geliyoruz.Taş döşem karşılıyor bizi. Hemen yanında arınma ritüelleri için ayrılan kurban ve çöp çukurlarını görüyoruz. Biraz ilerisinde ise bu ritüellerde kullanılan malzemelerin hazırlandığı işlikleri görülüyor. Bu ritüellerdeki tüm malzemelerin hiç kullanılmamış olması gerekiyor. Hepsi Tanrılar için özel yapılan eşyalar. Burada tüm günahlarından arınıyor insanlar. 


 


Şapinuva'dan ayrılmak için yürürken, bizide kazıya alın, temizlik yaparız yemeklerinizi hazırlarız teklifleri gelmeye başlıyor.İşte mesleğinin zirvesini bu sözleri duyunca yaşıyorsun. Artık İncesu Kanyonu'a gitme vaktimiz geliyor. Çünkü daha Çorum Müzesini kapanmadan gezmemiz gerekiyor. Yaklaşık 20 dakikalık biryolculuktan sonra İncesu Köyündeyiz. İncesu doğal bir harika. 12 km uzunluğunda bir kanyon. Antik adı Scylax olan Çekerek ırmağının geçtiği kanyonun her iki yanında yükselen kayalar üzerinde Hellenistik Döneme (M.Ö. 2.yüzyıl) tarihlenen duvar kalıntıları ile 1 km. uzaklıkta, suyun aktığı yöne doğru sol tarafta kayalar üzerinde, ırmak yatağından 1,5 metre yükseklikte bir Kybele kabartması bulunur.Bir niş içerisine yapılmış olan tanrıça, önünden akan Çekerek (Scylax) ırmağına ve karşısında yüksek kayalar üzerinde yer alan kaleye bakmaktadır. Bir taht üzerinde oturduğu düşünülen tanrıça, sol elinde bir aslan yavrusu tutmaktadır. Bu özellikleri ile Kybele olduğu söylenmektedir. Tabiki görmek için 1 km yürümek gerekiyor ama inanın yürürken gördüğünüz güzellikler ve muhteşem doğası herşeye değiyor.

 


Yaklaşık 1 km sonra Kybele'ye kavuşuyoruz. Ama ona giden yolda ki mahzara paha biçilemez. Balık tutanlar ve yürümekten yorulan insanlaın geri dönelim serzenişleride bizleri gülümsetiyor. Grubun en önünde tahmin edersinizki en genç üyemiz Emine Hanım var. Yine gençliğinin sırrını üç maddede açıklıyor. Burada birkez daha anlıyorumki kesinlikle uygulanması gerekiyor. 



Kybele ile hatıra fotoğrafımızdan sonra dönüşe geçiyoruz. Kanyonun dönüş manzarasının tadını çıkararak aracımıza ilerliyoruz. Çorum Müzesi'ni gezmek için hala vaktimiz kalıyor. Ve Çorum'a dönmek üzere yola çıkıyoruz.

Not: Ören yerleri hakkında detaylı tahliller yapmak istemedim. Bunları internetten ve akademik yayınlardan bulabilirsiniz. Amacım bu ve bunun gibi gezilerimi sosyal hafızada saklamak ve hatırlamak. 







Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

DOR DÜZENİ

DOR DÜZENİ MİMARİ ELEMENLARI ( YUNAN KÖKENLİ)             M.Ö. 7 ila 5. yy arasında örnekleri görülen tapınaklar Yunanistan, Güney İtalya, Sicilya ve Anadolu’da yapılmıştır. Başlangıçta ahşap mimari, sonraları taş mimariye geçilmiştir. Taş mimariye geçişin ilk dönemlerinde de çatı ahşap olarak yapılmıştır. Krepidoma: Üç ya da daha fazla sayıdaki Krepis adı verilen basamaklardan oluşur. Stylobat: Sütunların ve Cella duvarlarının üzerinde durduğu tabanın döşeme yüzeyi. Dor Düzeninde sütunlar doğrudan Stylobata yerleşir. Sütun kaidesi yoktur. Sütun: Dor Düzeninde sütun gövdesi genellikle kasnakların üst üste konmasıyla oluşur. Sütun alt çapı üst çapından daha büyüktür ve dolayısıyla sütunlar yukarıya doğru incelerek yükselir ve ortalarda bir şişkinliğe sahiptir ki, buna Enthasis denir. Gövdedeki yivlere Kannelur adı verilir ve bu yivler birbirleriyle kesişirler. Sütunun yüksekliği sütun alt çapının katlarına bağlıdır. Başlık iki kısımdır. Ekhinus ve Abaküs. Ekhinusun süt

SAMARRA ULU CAMİİ (MÜTEVEKKİLİYE CAMİİ)

SAMARRA ULU CAMİİ (MÜTEVEKKİLİYE CAMİİ) Bulunduğu Yer Samarra Ulu Camii, Irak’ın başkenti Bağdat’a 90 km uzaklıkta ki Dicle Nehri kenarında kurulan Samarra şehrinde yer almaktadır. Şehirden günümüze sadece kalıntıları kalmıştır.  Banisi ve Mimarı Samarra Ulu Camii, Halife Mütevekkil tarafından 848 ile 852 yılları arasında yaptırılmıştır. Mimari Özellikleri Basit mimarisi, ilk İslam cami planının anıtsal ölçüler içinde tekrarından ibarettir. Ortalama 15m yüksekliğinde ve 2m kalınlığında olan kuşatma duvarları, tuğladan inşa edilmiştir. Köşelerde birer, doğu ve batı kenarla rında on ikişer, kuzey ve güney kenar larında da sekizer olmak üzere kırk dört kule ile takviye edilmiştir. Emevi kasırlarındaki yuvarlak kuleleri hatırlatan yarım daire biçiminde dayanaklarla desteklenmiştir. Yanlarda dörder, kuzeyde üç sıra revağın çevrelediği avlu oldukça büyüktür. 16 kapıdan avluya ve camiye girilir. Camii'nin kuzey tarafında 27m uzaklıkta Melviye adındaki bü

OLYMPIA ZEUS TAPINAĞI

                                                                                                      OLYMPIA ZEUS TAPINAĞI   (MÖ.470-460) •        Olympia kutsal alanının içerisinde Zeus tapınağı en gösterişlisidir. •        Su taşkınlarından korunmak için 3m yığma toprak üzerine yapılmıştır. •        68x28m ölçüsünde 6×13 sütunlu Dor düzeninde, peripteral bir yapıdadır. •        Mimarlığa ait kısımları kireç taşından, heykeltıraşlık eserleri mermerdendir.            •        Cella içerde yan duvarlara yakın iki sıra sütunla üç kısma ayrılmıştır.  •        Metoplar doğu ve batı taraflarda altışar tane olmak üzere Cella duvarında yer almıştır. •        Tapınak Elis bölgesinde, bir kült, yeri olan ve Olympiadların yapıldığı Olympia şehrinde inşa edilmiştir. •        Elisli Libon tarafından inşa edilen Zeus tapınağının M. ö. 456 yılında tamamlanmış olduğu anlaşılmaktadır. •        Tapınağın kült heykelini Pheidias yapmıştır.