Ana içeriğe atla

ANADOLU SELÇUKLU SANATINDA HAYVAN ÜSLUBU



ANADOLU SELÇUKLU SANATINDA HAYVAN ÜSLUBU


Dünya tarihinde, bozkır kültürü içerisindeki göçebe yaşayan halklar, yaylak kışlak olarak yaşadıklarından her zaman doğa ile iç içedirler. Hayvan ve hayvancılık, yaşadıkları hayatta önemlidir ve yabani hayvanlarla iyi ilişkileri vardır. Toplulukların kendi aralarında iklim farkı, dini inanış sistemleri, konakladıkları coğrafi konumlar, küçük farklılıklar gösterebilir. Göç ettikleri bölgeler Doğu Asya’ dan Batı Asya’ ya doğru farklılaşsa da temelde Hayvan Üslubu ve hayvan çıkışlı sembolleri diğer dünya kültürlerinden daha yoğun kullandıkları yapılan araştırmalarda karşımıza çıkmaktadır.

Hayvan Üslubunu bulunduğu bölgeler üzerinden ele aldığımızda Orta Asya’nın bir tarafında İskitler, diğer tarafında Hunlar paralelinde incelediğimizde, nispeten farklı inanışlar, sosyal düzen, coğrafyanın genişliğini göz önüne alırsak coğrafik farklılıklar olsa da oluşan Hayvan üslubu geniş Asya coğrafyasına, toplulukların kültürel etkileşiminde belli başlı şekillerde yer bulmuştur. Hayvan tasvirleri bulunduğu dönem itibari ile kullanılan malzemelere kılıçlar, eğerler, mataralar, keçe örtüler üzerinde kullanılmıştır. Son dönemlerde bulunan kurganlar da cesetlerin üzerinde dövme olarak tespit edilmiştir. Farklı malzemeler üzerinde kullanılsa da karakter olarak aynı üslup içinde değerlendirilmektedir.

Geniş Asya steplerinde M.Ö. 7. Yüzyılda başladığı kabul gören hayvan üslubu, büyük coğrafyalara sanatsal etkileri olmuştur. Dolayısı ile önemli sanatsal etkilerinin yanın da önemli tarihsel etkileri de dikkat çekicidir. Birçok Orta Asyalı ve Orta Asya kökenli kavim, bilimsel veriler ışığında bu bölge de bulunmuş, buradan farklı coğrafyalara göç etmiş olsa da kaynağının Orta Asya da araştırılması gerektiğinde araştırmacılar hemfikirdir. (Rostovtzeff,1929:105)  Orta Asya hayvan üslubunun tanım ve kaynağı üzerine Borovka, Schefold, Grousset, Diez, Hancar, Strzygowski ve diğer araştırmacıların söylediklerini özetleyecek olursak; “hayvan uslubu” ilk olarak Karasuk, Tagar ve Mayemir kültürlerinde başlayıp, Güney Rusya, Pazırık, Ordos, Luristanbolgelerinde genişler ve buradan Hunlarla Orta Asya'ya, İskitlerle Pontik bozkırlarına, Avarlarla Macaristan'a kadar yayılır. Daha sonra İslamiyet' in Türklerce kabulü ile Gaznelilerle Asya' nın güneybatısına, Abbasilerle Samarra, Büyük Selçuklularla Iran, Irak ve Anadolu gibi merkezlere girerek, 10- 14. yüzyıllar arasında bütün Türk-İslam Sanatı içine dağılır. (Öney, 1970: 187-191)

Mahiyetini koruyucu, tılsımlı ve süsleyici semboller olarak özetleyebileceğimiz “hayvan üslubu”, hayvanlara karşı duyulan ilginin inançlara uygun bicimde tasvir edilmesidir. (Adolfı, 1931:393) Keçeden, metalden, ahşaptan, deriden ya da yünden yapılan malzemelerde av sahneleri, kaçma kovalama, farklı grupların mücadeleleri işlenmiştir. Genelde hayvan temalı olup hayvanlar bazen Mitolojik konular üzerinden işlenmiştir, bazen de fantastik karakteristik özellikler bağlamında natüralist konular ışığında uygulanmıştır. Bu malzemeler kese, kutu gibi eşya taşınılabilecek formatta ya da süs eşyası niteliğinde de yapılmıştır. Bozkır kültürünü göz önünde bulundurduğumuzda, toplumlar göçebe ve yaylak, kışlak tarzında yaşadığı için yaşadıkları sosyal hayatın faunasında ki dağ keçisi, kurt, kartal, pars, boğa, kaplan, alıcı kuşlar, geyik gibi yabani hayvanlar ve kendi mitolojilerinde, efsanelerinde bulunan grifon, ejderha, simurg ve yarı insan, yarı hayvan gibi imgeleri uygulamışlardır.

Hayvan Üslubundan bahsederken, Şamanizm ile bağlantısını açıklamadan geçemeyiz. İnsanların ve hayvanların birbirleri ile bu kadar yakın bağlı içinde olmalarının nedenini dini hayatın içinde Şamanizm önemli bir yer tutmaktadır. Şaman düşünce sisteminde efsanelerde hayvanlara insan, insanlara da hayvan karakteri verilmesi sık sık görülür. Şamanların kendi güç hayvanları olup bu güçleri kullandıklarına inanılmaktadır. Zira şaman yaptığı ayin esnasında kendi güç hayvanın taklidini yapar, kendi güç hayvanı ya da hayvanları ile iyi ve kotu ruhlarla bağlantı kurar ve onlara hükmeder.
Türkler, çok eski cağlardan beri kendileri için önem taşıyan tarihi olayları ve günlerin tarihlerini kaydetme ihtiyacı duymuşlardır. Türklerin tarih boyunca kullanmış olduğu takvimlerin içerisinde en eskisi “On iki Hayvanlı Türk Takvimi” dir. Türk hayvan takvimi on iki yıllık bir devrenin her birinin ayrı bir hayvan ile adlandırılması sonucu meydana gelmiştir. Türk topluluklarında ve Çin’de hayvan takviminde yer alan hayvanların bulundukları yıl ile ilgili kişiler üzerinde karakter ve fiziksel olarak etkili olabileceği inancı hâkimdi.

Bu bölgede yaşayan boylar, kendilerini bazı hayvanlarla tanımlayıp, kendilerini seçtikleri ongunlarla sembolize etmişlerdir. Bugduz boyunun sembolü kartal, Salur boyunun sembolü bürküt, Alayontlu boyunun sembolü yalgıbay, Cavuldur boyunun sembolü hümay, Karaevli, Kayı, Alkaevli, Bayat, boyunu sembolu şahin, Bicene, Cepni, Cavındır boyunun sembolü doğandır. Aynı zamanda yılları da hayvan isimleri ile anlamlandırıp belli zaman dilimlerine bölmüşlerdir. Bu yıllar; 1 sıçan, 2, sığır, 3 pars, 4 tavşan, 5 ejder, 6 yılan, 7 at, 8 koyun, 9 maymun, 10 tavuk, 11 kopek, 12 domuz şeklindedir. İnsanlar hangi yıllarda doğdu ise kişilikleri ile alakalı anlamları vardır. (Çoruhlu, 1995:115-286)

Sembolik amaçlarla işlenen hayvan tasvirleri, Anadolu Selçuklu Sanatında da devam etmiştir. Özellikle Avrasya göçebe kültürünün hayvan stili, Şamanizm etkisiyle doğmakla  birlikte İslamiyeti kabul eden Anadolu topraklarında etkisi sürmüştür. Hayvan Üslubunun en güzel örneklerini yansıtan Selçuklu seramikleri bulunmuştur. Mimaride de bu üslubun önemli uygulamalarını görüyoruz. Özellikle Hun Sanatında madeni, ahşap ve kemik üzerine uygulanan eğri kesim tekniği Anadolu Selçuklu figür tasvirlerinde ise taşa uygulanmıştır.

            Anadolu Selçuklu Sanatında heykel arslan figürleriyle sınırlanmıştır. Figürlerin heykele uygulandığı örnekleri çok fazla göremiyoruz. Daha çok, el sanatları, mimaride alçı ve taş  kabartmalarda, ahşap, seramik, çini, halı, kilim, kumaş ve maden üzerinde uygulamaları karşımıza çıkar. Heykelde uygulanmama nedenini, İslamiyet’teki put yasağına ve Orta Asya’da balbal dışında çok fazla heykele rastlanmamasına bağlayabiliriz.( Çoruhlu,1990:13)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

DOR DÜZENİ

DOR DÜZENİ MİMARİ ELEMENLARI ( YUNAN KÖKENLİ)             M.Ö. 7 ila 5. yy arasında örnekleri görülen tapınaklar Yunanistan, Güney İtalya, Sicilya ve Anadolu’da yapılmıştır. Başlangıçta ahşap mimari, sonraları taş mimariye geçilmiştir. Taş mimariye geçişin ilk dönemlerinde de çatı ahşap olarak yapılmıştır. Krepidoma: Üç ya da daha fazla sayıdaki Krepis adı verilen basamaklardan oluşur. Stylobat: Sütunların ve Cella duvarlarının üzerinde durduğu tabanın döşeme yüzeyi. Dor Düzeninde sütunlar doğrudan Stylobata yerleşir. Sütun kaidesi yoktur. Sütun: Dor Düzeninde sütun gövdesi genellikle kasnakların üst üste konmasıyla oluşur. Sütun alt çapı üst çapından daha büyüktür ve dolayısıyla sütunlar yukarıya doğru incelerek yükselir ve ortalarda bir şişkinliğe sahiptir ki, buna Enthasis denir. Gövdedeki yivlere Kannelur adı verilir ve bu yivler birbirleriyle kesişirler. Sütunun yüksekliği sütun alt çapının katlarına bağlıdır. Başlık iki kısımdır. Ekhinus ve Abaküs. Ekhinusun süt

SAMARRA ULU CAMİİ (MÜTEVEKKİLİYE CAMİİ)

SAMARRA ULU CAMİİ (MÜTEVEKKİLİYE CAMİİ) Bulunduğu Yer Samarra Ulu Camii, Irak’ın başkenti Bağdat’a 90 km uzaklıkta ki Dicle Nehri kenarında kurulan Samarra şehrinde yer almaktadır. Şehirden günümüze sadece kalıntıları kalmıştır.  Banisi ve Mimarı Samarra Ulu Camii, Halife Mütevekkil tarafından 848 ile 852 yılları arasında yaptırılmıştır. Mimari Özellikleri Basit mimarisi, ilk İslam cami planının anıtsal ölçüler içinde tekrarından ibarettir. Ortalama 15m yüksekliğinde ve 2m kalınlığında olan kuşatma duvarları, tuğladan inşa edilmiştir. Köşelerde birer, doğu ve batı kenarla rında on ikişer, kuzey ve güney kenar larında da sekizer olmak üzere kırk dört kule ile takviye edilmiştir. Emevi kasırlarındaki yuvarlak kuleleri hatırlatan yarım daire biçiminde dayanaklarla desteklenmiştir. Yanlarda dörder, kuzeyde üç sıra revağın çevrelediği avlu oldukça büyüktür. 16 kapıdan avluya ve camiye girilir. Camii'nin kuzey tarafında 27m uzaklıkta Melviye adındaki bü

OLYMPIA ZEUS TAPINAĞI

                                                                                                      OLYMPIA ZEUS TAPINAĞI   (MÖ.470-460) •        Olympia kutsal alanının içerisinde Zeus tapınağı en gösterişlisidir. •        Su taşkınlarından korunmak için 3m yığma toprak üzerine yapılmıştır. •        68x28m ölçüsünde 6×13 sütunlu Dor düzeninde, peripteral bir yapıdadır. •        Mimarlığa ait kısımları kireç taşından, heykeltıraşlık eserleri mermerdendir.            •        Cella içerde yan duvarlara yakın iki sıra sütunla üç kısma ayrılmıştır.  •        Metoplar doğu ve batı taraflarda altışar tane olmak üzere Cella duvarında yer almıştır. •        Tapınak Elis bölgesinde, bir kült, yeri olan ve Olympiadların yapıldığı Olympia şehrinde inşa edilmiştir. •        Elisli Libon tarafından inşa edilen Zeus tapınağının M. ö. 456 yılında tamamlanmış olduğu anlaşılmaktadır. •        Tapınağın kült heykelini Pheidias yapmıştır.