AL MİNA
Al Mina Kuzey Suriye’de Samandağ Körfezinde yer alan
bir kıyı yerleşimidir. 1936-1937’ de Sir Leonard Woolley tarafından arkeolojik
araştırmalar sonucunda keşfedilmiştir. Al Mina, Lübnan’dan doğan ve Suriye
topraklarını geçerek Türkiye’den Akdeniz’e ulaşan Asi Nehri’nin kuzeybatı
kenarında doğal bir teras üzerinde bulunan ve denize nehir yolu ile yaklaşık
1,8 km mesafede yer alan liman yerleşimidir. Al Mina kazıları son derece zengin buluntuları
ile arkeoloji dünyasında ayrı bir yere sahip olmuştur. Kazılar sonucunda ele
gecen ürün çeşitliliği Al Mina’nın MÖ 8yy ortaları ile MÖ 4yy arasında Doğu
Akdeniz ticaret hareketliliğinde etkili bir liman yerleşimi olduğunu
göstermektedir. Lüks tüketim ve ithal eşyaların çeşitliliği, Mısır’dan Doğu
Akdeniz şehir devletlerine, Kıbrıs ve Batı Anadolu kıyılarına, Ege Adaları ve
Kıta Yunanistan’a, Amik Ovası ve Kuzey Suriye şehir devletlerine kadar uzanan
ticaret ağını göstermektedir.
Samandağ
Körfezinde yer alan kıyı yerleşimleri olan Sabuniye ile Al Mina, coğrafi,
siyasi, ekonomik ve sosyo-kültürel bağları nedeniyle Amik Ovası kentleri olan
Alalakh ve Kunulua ile yakın ilişki içinde olmuştur. Alalakh Jeopolitik konumu ile Doğu
Akdeniz ticaretinde stratejik bir noktada yer alan dönem içerisinde ovanın
ekonomik ve yönetimsel idaresini elinde tutmuştur. Al
Mina ve Sabuniye, 1936–1937 yıllarında Woolley tarafından yapılan arkeolojik
araştırma ve kazılar sonucunda keşfedilmiş; Al Mina liman şehri veya liman
yerleşimi, Sabuniye ise Al Mina’ da faaliyet gösteren tüccarlarca iskân edilmiş
bir yerleşim/ şehir olarak tanımlamıştır. Woolley, Al Mina’ da sistematik kazı
çalışmaları ile liman yapılarını ortaya çıkarmış, Sabuniye de ise üç deneme
sondajı gerçekleştirmiştir. 1999 yılında yeniden başlatılan Al Mina ve Sabuniye
de ki ilk araştırmaların sonuçlarına göre Sabuniye’nin Amik Ovası’ndaki Alalakh
(Tell Atchana) ile Geç Tunç çağında, Kunulua (Tell Tayinat)ile Erken Demir çağında
çağdaş ve deniz
aşırı şehirlerle ticari ilişkilerinin yürütüldüğü bir liman yerleşimi kimliği
taşımaktadır. Yapılan araştırmalarda bulunan
malzemelerin Geç Tunç Çağı malzemesinin
olmasının yanı sıra Kıbrıs ve Ege
(Yunan) bağlantılı buluntulardır. Bu buluntular Sabuniye’nin, Akdeniz
Kültürü ile Amik Ovası ve Batı Suriye’nin iç kentleri arasında, nehir taşıtları
ile bağlantılı olarak sürdürülen deniz ticaretinde bir antrepo görevi
üstlendiğini gösteriyor.
Arkeolojik veriler, Kunulua ile Al
Mina arasında yoğun ticari ilişkilerin varlığını göstermektedir. Coğrafi konum olarak kuzeyde Güneydoğu
Anadolu, doğuda Suriye ve Mezopotamya'nın iç kesimleri, batıda Akdeniz
sahilleri ve güneyde Doğu Akdeniz sahilleri arasındaki ticari yolların
kavşağında yer almaktadır. Samandağ körfezindeki Al Mina, M.Ö.8. yüzyıl ortalarından
itibaren Kunulua’ nın liman kenti olmasının yanı sıra Doğu Akdeniz’de
yoğunlaşan deniz yolu ticaretine dayanan hareketliliğin merkezlerinden birisi
olarak belirmektedir. Fenikeli ve Yunanlı tüccar kolonistlerin yönlendirdiği
kolonizasyon hareketleri ile kurulan şehirler, birer liman kenti olarak, iç
bölgeden daha bağımsız olarak ortaya çıkmaktadır. Bunu en iyi yansıtan Al Mina’
nın konumudur. Amik Ovası’ nda M.Ö.6. yüzyıl ile M.Ö.4. yüzyılın son çeyreğine
kadar olan süreç (Demir Çağ III) Pers dönemi olarak isimlendirilmektedir. Bu
evrede yazılı kaynakların yokluğuna karşın arkeolojik veriler kentleşme
hareketinin bu dönemde Amik Ovasında sonlandığını, Samandağ körfezinde Al Mina’
nın varlığı ile sürdüğüne tanıklık eder. Amik Ovası’nda merkezi/çekirdek kent
olmamasına karsın yoğun bir yerleşim söz konusudur. Samandağ körfezindeki Al
Mina ise arkeolojik verilere göre Doğu Akdeniz ticaretinde önemli limanlardan
birisidir ve canlı bir faaliyet içindedir. Al Mina’ daki yerleşim tipinin
bağımsız bir liman kenti, serbest bölge veya emporion karakteri kazandığı söylenebilir. Antik
kayıtları temel kabul edecek olursak kıyı koloni şehirleri olan Rhosos ve
Myriandros Fenikeliler tarafından kurulmuş şehirleridir ve Amik Ovası’nın
doğrudan etki alanı içinde yer almazlar ancak kentleşme sürecinde yer
almaktadırlar.
Al Mina tabakalanma olarak 10 ayrı kültür katına sahiptir. Troya ‘da ki gibi tabakalanma yukarıdan aşağı
doğru yapılmıştır. 3. Tabakada Fenike ve Mısır’dan ithal ürünlerin yanı sıra Attika
yapımı ithal vazolar, yerel yapım taklit lekythos’lar, Attika yapımı
kırmızı figürlü aryballos’lar, kotyle ve çan krater’ler,
Attika gümüş sikkeleri, mücevher, gümüş
ve elektron boncuklar, fibula, bronz ağırlıklar, kurşun ingot’lar
ve kurşun metali gibi farklı ticaret ürünleri ele geçmiştir. Ayrıca Yunan
vazolarını model alarak formunu taklit eden kırmızı figürlü vazoların yanı
sıra, beyaz zemin üzerine yaprak motifli dekorasyona sahip kaplar da ele
geçmiştir. Bu tabaka L. Woolley tarafından MÖ 450-375 yılları arasına
yerleştirilmekte ve Al Mina’nın refah dönemini yansıtmakta olup; liman depo
binaları, ambarlar ve dükkânlar toplu halde, ithalat ve ihracata uygun olarak
düzenlenmişlerdir. 6-5. tabakalar arasında hiatus denilen boşluk
mevcuttur. Ayrıca Al Mina’da 9-8 yy tarihlenen Protogeometrik seramik,
Attika ve Korint seramiği, ayrıca Euboia seramikleri de mevcut. Uzun süre Al
Mina Yunan Kolonisi olarak görülmesinin sebebi de burada bulunan Yunan
seramikleridir.
Al
Mina kültürel coğrafya bakımından yakın ilişki içinde olduğu Amik Ovası’nda
1930’lu yıllarda Amik Ovası’ndaki höyüklerde yapılan kazılarda ortaya
çıkartılan ve yayınlanmamış 6 parça ve Al Mina’dan çıkan ve Ashmolean Museum’da
saklanan seramiklerini Lehmann, Suriye ve Lübnan Geç Demir Çağ seramikleri
kategorisinde “Form 207” ile benzer örnekler olarak tanımlamaktadır. Amik Ovası’ndaki
Cüdeyde Höyüğü kazılarında ele geçen bir krater’e ait iki ağız parçası
üzerinde açık zemin rengi üzerine koyu renkle yapılmış boyunu kuşatan serbest
çizim bant motifi ve kabın formu, Al Mina Krateri ile üslupsal ve teknik
bakımdan büyük benzerlik taşımaktadır. Bu krater’i F. Waage yunan malı
olarak tanımlamakta ve Hellenistik Dönem öncesine yerleştirmekte ancak
herhangi bir tarih vermemektedir. Amik Ovası kronolojisine göre yunan kökenli
Geometrik ve Sub-Geometrik Dönem mallarının görüldüğü evre “Amuq O” olarak
tanımlanır; Geç Demir Çağa tekabül eden “Od” Evresi MÖ 725-550 tarihleri
arasına yerleştirilir. Bu evre “Attika Siyah Figürlülerinin görülmesi ile sona
ermektedir. Al Mina’ da ithal Attika Siyah Figürlü seramikleri 4. tabakadan
itibaren görülmektedir.
Grek Geometrik ithal vazolarının taklit üretimleri
Al Mina’da MÖ 8. yüzyıl ortalarından itibaren görülmektedir. Bu yerel üretim
Yunanlı veya Kıbrıslı (?) çömlekçiler tarafından desenlerinde yerel akımların
etkileri ile Al Mina’da; bir
diğer görüşe göre hem Al Mina’da hem de Kıbrıs’taki mahalli atölyelerde
üretilmiştir. Al Mina 8-7. tabakalarda ise MÖ
700’den sonra Korint mallarının yerel taklitleri de üretilmiş; MÖ 7. yüzyıl
başlarında Kıbrıs ithal kaplarının yerel taklit üretimi yapılmaktadır. MÖ 6.
yüzyılda Grek vazolarının Al Mina’daki yerel üretiminde mevcut kapların
biçimleri kullanılmıştır.
MÖ 8.
yüzyıl ve Erken 7. yüzyıl Orta ve Geç Geometrik ithal vazoları, çağdaşı Kıbrıs
ithalleri ile Al Mina üzerinden Asi Vadisi yolu üzerindeki ticari rotayı
izleyerek ulaşmıştır. Al Mina kazılarında herhangi bir seramik fırınının açığa
çıkmamış olması bu üretimin Al Mina’dan çok onunla yakın ilişki içindeki 5 km
kadar kuzeyindeki Sabuniye’de veya
Amik Ovası’nda, içerdiği çok sayıdaki Grek Geometrik çanak çömleklerinin ele
geçtiği Tayinat Höyüğü’ndeki Kunulua’da ki atölyelerde üretilmiş olabileceklerini de düşündürtmektedir. Suriye
ve Lübnan Geç Demir Çağ’da yerel taklit kap üretimi çok çeşitli kap tiplerinin
ortaya çıkmasına yol açmış; MÖ 7. yüzyılda bu yerel çeşitlilik aniden azalmakla
birlikte Al Mina gibi sahil kesimindeki yerleşimlerde de ise üretim artmıştır.
Al
Mina’ nın da içinde yer aldığı Kuzey Levant’ta yerel kap üretimi, MÖ 7. yy - 6.
Yüzyıl’da Geç Demir Çağında bölgenin Akdeniz ekonomik sistemi içine entegre
olmuş; ancak Attika siyah ve kırmızı figürlülerinin seri üretimi ile yunan
malları yerel malların yerini almış; ancak yerel taklit üretim azalarak da
olsa devam etmiştir. Bunlar yerel iyi kalite kap geleneği ile yer değiştiren
ithal edilen yunan vazolarıdır. Vazo çeşitlerinde içki kapları, pişirme kapları
ve taşıma/nakliye amforalarından oluşmaktadır. L. Woolley bu vazoları Al
Mina’ya yerleşmiş Kıbrıslı veya Yunanlılar tarafından kullanıldığını önermekteyse de Al Mina
3.tabaka’da liman depoların da ithal
mallar ve yerel üretim malların birlikte ele geçmiş olması, yerel üretimin
yerel ihtiyaçların yanı sıra pazar için de üretildiği gerçeğini yansıtmaktadır.
Sonuç olarak, Ege
Adaları, Yunanistan, Doğu Akdeniz, Mısır ve Kıbrıs’ın yanı sıra Kuzey Suriye ve
iç bölgelerden büyük kargo gemileri denizden ya da karayolu ile iç bölgelerden
getirilen malların Doğu Akdeniz’in bu büyük limanında depolandığı veya
dağıtımının yapıldığı anlaşılmaktadır. Al Mina kazı sonuçları büyük yankı
uyandırmış, Egeli tüccarların Doğu Akdeniz uygarlıkları ile yaşadıkları ticari
ve kültürel ilişkiler ve bu etkileşimin Yunan anakarasına taşınması ve
etkileşim süreci sonucunda, Yunan Uygarlığı’nın parlak dönemini yaşamasına yol
açtığı büyük ölçüde kabul görmüştür. Egeli tüccarların Fenikeli tüccarlar ile
yakın ticari ilişkiler kurduğu Al Mina’da, bugün kullandığımız harf sisteminin
özü olan Fenike alfabesini ilk ticari temasları sırasında Fenikelilerden öğrendikleri;
daha sonra bu harf sistemini kendi harf sistemine dönüştürdükleri Woolley
tarafından ileri sürülmüştür. Son derece tartışmaya açık bir konu olarak
gözükse de yadsınamayacak olan, Al Mina'daki yerleşik Egeli tüccarların doğunun
kültürel zenginliklerini batıya taşımasında etkili olduklarıdır. Al Mina’daki
liman faaliyetlerinin MÖ.333'te İskender’in doğuya fetihleri ve ardından
Selevkosların bölge üzerindeki siyasi egemenliği ile duraksadığı arkeolojik
verilerden anlaşılmaktadır. Al Mina, Seleukeia Pieria’ da liman şehrinin kurulması ile
önemini kaybetse de 11-13 yüzyıllar arasında Antakya’daki Haçlı Prensliği
sırasında yeninden önem kazanmış ve Seman Dağı’ndaki Aziz Simon Manastırı’ndan
dolayı adı belgelerde Port St Simon ya
da Aziz Simon Limanı olarak geçmiştir.
Al Mina’dan ele geçen eserlerin büyük bir
kısmı British Museum’da, Institute of Archaeology (UCL Londra), Cambridge ve
Oxford Üniversiteleri koleksiyonları ile Hatay Arkeoloji Müzesinde bulunmaktadır.
KAYNAKÇA
Boardman,
J. (1980). The
Greek Overseas: The Early Colonies and Trade, New and Enlaerged Edition, Thames and
Hudson, London.
Boardman,
J. (1990). “Al Mina and History”, Oxford Journal of Arcaeology9, s.1690-190.
Pamir, H.
(2006). “Al Mina and Sabuniye in The Orontes Delta: The Sites”, Greek
Colonisation, An Account of Greek Colonies and Other Settlements Overseas Vol. 1,
ed. G. R. Tsetskhladze, s.535-545. Brill Publishers, Leiden, Boston.
Pamir, H.
( 2009). “Alalakh’dan
Antıokheıa’ya Hatay’da Kentleşme Süreci” , Mustafa Kemal Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü Dergisi, cilt 6,s.258-288
Harrison,
T. Batiuk, S. and Snow, H. (2006). “ 2004 Yılı Tayinat Höyük Kazıları”, 27. Kazı
Sonuçları Toplantısı 2. Cilt, s. 353-362, T.C.Kültür ve turizm Bakanlığı Yayınları,
Yayın No 3054-2. Ankara
Hawkins,
J. D. (1980). “Kinulua”, Reallexicon der Assyriologie und Vorderasiatischen Archıologie V, s.597.
Woolley,
L. (1955). Alalakh,
An Account of Excavations at Tell Atchana in the Hatay, 1937-1949,
University Pres by Charles Batey for The Society of Antiquaries.
Oxford.
Woolley,
L. (1938). “The Excavations at Al Mina, Sueidia”, JHS 58, 1-30,
133-70
Harrison, T.
P. “Tell Tayinat: Patina Krallığı’nın Başkenti”, Aktüel Arkeoloji Dergisi:
s.78-85, 2010.
Pamir, H.“Al
Mina Höyüğü”, Hatay İl Yıllığı 2011, s.406, 2012, Ankara
Pamir, H. “The Orontes Delta Survey”, The Amuq Valley Regional
Projects, Suveys in the Plain of Antioch and Orontes Delta, Turkey, 1995-2002,
edited by K. A. Yener, 67-98, The Oriental Institute Publications, No 131,
Chicago, Illinois 2005.
Pamir, H.
“Al Mina and Sabuniye in the Orontes Delta: The Sites”, Grek Colonisation, An
Account of Grek Colonies and Other Settlements Overseas, Vol. 1, edited by G.
R. Tsetskhladze, 535-544, Brill, Leiden-Boston, 2006
Kutlu Aslıhan Yener, Tell Atchana, Ancient Alalakh. Volume 1:
2003-2004 Excavation Seasons, 2010, İstanbul.
Yorumlar
Yorum Gönder