Ana içeriğe atla

GLADYATÖR DÖVÜŞLERİNİN KÖKENİ VE GELİŞİMİ




Gladyatör, Jean Leon Gerome



GLADYATÖR DÖVÜŞLERİNİN KÖKENİ VE GELİŞİMİ

Latincedeki gladyatör sözcüğü  “kılıç”  anlamına gelen gladius şeklindeki isimden türediğine göre en eski devirlerde gladyatör dövüşlerinin yalnızca kılıç ile yapıldığını düşünmek mümkündür.  Orta İtalya’da Etrüsklerden kalan bazı eserlerdeki tasvirlerde gladyatörlerin dövüştükleri görülmektedir.  Etrüsklerin savaşlarda yitirdikleri kişilerin onuruna düzenledikleri cenaze törenlerinde düşman savaş esirlerini dövüştürerek ölülerinin kanına karşılık düşman kanı akıtma geleneğine dayanır. Bu yoldan akıtılan düşman kanının ölünün ruhunu rahatlatacağına inanılırdı.
Roma’daki ilk gladyatör gösterisini İ Ö 264 yılında gerçekleştiği kabul edilmektedir. O yıl Brutus Pera adında biri ölen iki oğlunun cenaze töreni sırasında üç çift gladyatör dövüştürmüştür. Başlangıçta sadece cenaze törenlerini süslemek amacıyla ve düzensiz aralıklarla düzenlenen bu gösteriler İ Ö 3. - 2. yüzyıllarda giderek artar ve Roma halkını beğenisini kazanmıştır (İ Ö 105).  Roma senatosu gladyatör dövüşlerini halkı askerliğe özendiren bir unsur olarak görmüş ve halkı, Yunan kökenli gösterilerden uzaklaştırmayı amaçlamıştı. Munus adı verilen gladyatör gösterilerinin resmen kabulü ile birçok Romalı yetkili halkın sempatisini kazanmak üzere rekabete girişmiş ve gladyatör dövüşlerinin arasına venatio adı verilen gladyatörlerin vahşi hayvanlarla dövüştürüldüğü bir gösteri türü de eklenmiştir. Bu gösterileri, Seleucos, Aegeptus ve Mirror Asia da benimsendiği bilinmektedir. Seleucos krallarından Antiokhos Epiphanes’in İ Ö 174-164 ülkenin başkenti Antiokheia’da bu gösterileri ilk kez düzenleten kişi olduğu bilinmektedir.  Bu arada İ S 1. yüzyılda Anadolu’da benimsenmiş bu dönemde Nysa ile Laodikeia gibi kentlerde amphitheatrumlar inşa edilmiştir. 

ROMALILARDA GLADYATÖRLÜĞÜ DÜZENLEYEN YASALAR
Roma’da gladyatör dövüşlerini düzenleyen yasalara leges gladiatoriae adı verilmekte ve bu yasalarda gösterilerin nitelikleri ve gösteriş şekli, ücretler, organizatörlerin yetki ve sorumlulukları vb. ile ilgili hükümler yer almaktaydı. Yasalara göre mali gücü olan her Roma vatandaşı, köle veya gönüllülerden oluşan gladyatör kurabilirdi.  İ Ö 73 yılında Capua’daki gladyatör okulunda başlayan ve üç yıl kadar süren Spartacus ayaklanması nedeni ile gladyatör gruplarına sayı bakımından ve farklı bazı kısıtlamalar gelir. Daha sonraları gladyatörlerin bir arada bulunmaları ve birlikte yemek yemeleri bile yasaklanmıştır.


ANTRENÖRLER (LANISTAE) VE ORGANİZATÖRLER (EDITORES)
Gladyatör gruplarını kuran ve çalıştıran kişilere lanista adı verilmekteydi. Romalılarda gladyatör gösterileri editor muneris adı verilen organizatörler tarafından düzenlenmekteydi. Bir kişi hem lanista hem de editor olarak etkinlik gösterebiliyordu.

GLADYATÖR KAYNAKLARINDA KÖLELER (SERVİ)
Her köle kayıtsız şartsız efendisinin otoritesi altında olduğundan köle sahipleri diledikleri takdirde onları dövüştürme haklarına sahiptirler. Ancak kölelerin durumlarını düzeltmek üzere bir dizi önlemler alan imparator Hadrianus (İ S II. yy.) ancak fiziksel durumu uygun olan kölelerin gladyatör olarak dövüştürülebileceklerini duyurmuştu. Köle sahiplerinin yetenekli kölelerini gladyatörlüğe yöneltmelerinin en yakın nedeni onların sırtından para kazanmaktı, çünkü mülkiyet hakları yoktu; bu nedenle kazandıkları parayı efendilerine götürmeleri zorunluydu.

GLADYATÖRLERDE EĞİTİM VE BESLENME
Gladyatör olarak yetiştirilmek üzere gladyatör okuluna alınan kişinin önce kategorisi belirleniyor, sonrada doctor adı verilen bir hocanın emrine veriliyor. Doctorlar genellikle emekli, deneyim sahibi gladyatörlerdi. Gladyatör adayları derslerine rudis adı verilen ağaçtan yapılmış bir kılıç ile başlarlar ve yere çakılmış bir kazığın (palus) önünde çalışırlardı. Bu çalışma sırasında diğer eline kalkanı alır ve palusu rakibi olarak kabul ederek baş, gövde ve bacak diye belirlenen kısımlara saldırı denemeleri yapardı. Gladyatörlerin bazı dövüş terimlerini bilmeleri zorunluydu.
Gladyatörleri kuvvetlendirmek için özel bir gıda rejimi uygulanmaktaydı. Bu rejimde bakla ve arpa unundan yapılan yiyecekler ve sakatat ezmeleri almakta idi. Çalışmalardan sonra üzüm şurubu (mutsum lixvum) içirilmekteydi. Bu okullarda görev yapmakta olan hekimler (medici) hastalanan ve yaralanan gladyatörleri iyileştirmekle yükümlüydüler.

GLADYATÖR TÜRLERİ
1.      SAMNİTLER ( Samnitler ) : Orta İtalya’da Samnium bölgesinden uzun suren savaşlar sonucunda Romalılar tarafından alınan Samnit esirler, kendi giysi ve silahlarıyla dövüştürülmüşler ve ortaya Samnit kökenli gladyatörler çıkmıştır. Samnitler’in en ilginç yanları silahları ve giysilerinin ağır olmasıydı. Arenalarda dövüştürülen Samnit askerlerinin silah ve zırhlarını diğer gladyatörler kullanmışlar ama isimleri değiştirilmiş, bunun nedeni Samnitler Romalıların ezeli düşmanları olmalarıydı. 

2.      SECUTOR:  Özünde bir Samnit olan ancak Caligula (İ S  1.yy.) döneminden itibaren  secutor diye anılan bu gladyatörler alışılmış Samnit  silahları ile dövüşmekteydiler. Genellikle retiarius adı verilen gladyatör tipleri ile karşılaştıklarından bunlara contraretiarius denilmekteydi. Giysi ve silahları: miğfer (galea),  kısa bir kılıç (gladius),  dar ve uzun kalkan (scutum) ve sol bacaktaki zırh (ocrea).

3.      RETIARIUS: Genellikle secutorların rakibi olarak dövüşen bu gladyatörlerin en belirgin özellikleri iaculum adı verilen bir ağ ile fuscina denilen üç ağızlı mızrak (trident)  kullanmalarıydı.

4.      EQUES (HIPPEUS) : Latince ve Grekçe adlarından anlaşılacağı gibi bunlar at sırtında dövüşen gladyatörlerdi. Birer tunica giyen adlı gladyatörler başlarında siperli miğfer ve sağ kollarında manica (kolluk) taşırlardı. Gladyatörler kendilerini birer mızrakla saldırırlar ve kendilerini küçük yuvarlak kalkanla korurlardı.

5.      LAQUEARIUS veya LAQUEATOR: Retiarius’u andıran bir gladyatör tipidir; baş ve ayaklar çıplak, sol omzunda galerus bulunur, silahı laqueus adı verilen bir kementir,  sağ elinde baston tipinde sopa bulunmakta bununla rakiplerine vurmaya çalışmaktaydı. 
Diğerleri;  andabata, sagitarius, veles, venator gibi birçok gladyatör türleri vardır.

GLADYATÖRLERE VERİLEN ONURSAL ÜNVANLAR
Bir gladyatörün kazanması onun hem adını duyurması hem de yaşamını sürdürmesi demektir. Gladyatör okullarında görev yapanlara verilen her unvan onların kazandıkları dövüş savaşı ile orantılıydı. İlk kez arenaya çıkan gladyatörlere deneyimsiz anlamına gelen tiro adı verilmekteydi. İlk dövüşte başarı kazanan veya yaşamı bağışlanan gladyatör deneyimli sayılıyor ve kendisine veteranus deniliyordu. Belli bir deneyim ve ustalık kazanmış gladyatörlere birer tahta kılıç armağan ediliyor ve kendilerine rudiarius adı veriliyordu. En usta gladyatörlere primus palus, prima rudis, summa rudis gibi onursal unvan verilirdi.

ARENADA DÖVÜŞ
Gösterilerin yapılacağı gün,  dövüşlere katılacak olan gladyatör grupları Amphitheatruma törenle geliyorlardı. Geçiş töreninden sonra editor önceden belirlenen listeye göre gladyatörleri eşleştirirdi.  Dövüşecek gladyatörlerin isimlerini arenadaki tellahlar  (praecones) tarafından ilan ediliyordu. Dövüşte kullanılacak silahları editor kontrol ediyordu ve gladyatörler daha sonra editorları selamlıyorlardı. Gladyatör dövüşleri coşkulu bir müzik eşliğinde yapılıyordu. Bir dövüş sonunda ya rakiplerden biri diğerini öldürür ya da yenik düşen gladyatör sırt üstü uzanarak sol elini yukarı kaldırır ve bağışlanmasını diler. Bu dileğin kararı yine editore bağlıydı. Halk sevilen bir gladyatörün bağışlanması için (missum) bağışla diye bağırırlardı. Bu kararı imparatorun sağ elinin başparmağını yukarı kaldırması gladyatörün yaşamının bağışlanması aksi bir hareket ise onun ölümü demekti.  Ölümle sonuçlanan dövüşlerden sonra arenaya giren görevli köleler ölüleri dışarı taşır ve ailelerine verilirdi ve ailesi olmayanlar vahşi hayvanlara yem olarak verilirdi.  

ÖDÜLLER
Başarılı gladyatörlere verilen en önemli ödül bir palmiye yaprağı olup bu ödülü atan gladyatör arenada bir tur atardı. Her zaferde bir palmiye yaprağı kazandığından bir gladyatörün başarısı onun kazandığı palmiye yaprağı sayısı ile ölçülürdü.  Devlet tarafından desteklendiği dönemlerde örneğin Nero zamanında başarılı gladyatörlere ev ya da arazi gibi armağanlar verildiği bilinir. Ayrıca pahalı ve son derece süslü bazı silahlarda armağan edilirdi.

GLADYATÖRLERDE DİNSEL İNANÇLAR
Gladyatörlerin en çok değer verdikleri tanrı, savaşları yönettiğine inanılan Mars’tı. Gladyatörlerin rağbet ettikleri tanrıça da, Yunanlıların Athena olarak adlandırdıkları Minerva idi. Çünkü Minerva’nın savaş sanatını tüm incelikleri bildiğine inanılırdı.  Hercules’te gladyatörlerin önem verdiği bir yarı tanrıydı. Emekliye ayrılan asker ya da gladyatörler silahlarını Hercules’in tapınağına götürür ve onları adak olarak asarlardı. Bilinen birçok gladyatör mezar taşında, gladyatörün arenada yaptığı dövüşler tasvir edilmekte,  kazandığı unvan ve ödüller belirtilmektedir.

SPARTACUS AYAKLANMASI (İ Ö 73-71)
Romalılarda gerek devletin gerekse bireylerin ellerinde bulunan çok sayıda gladyatör aynı zamanda sahipleri içinde bir güvence oluşturmaktaydı. Çoğunluğu köle konumunda olan kişilerin ayaklanma olasılıkları her zaman göz önünde tutularak aynı dili konuşup anlaşmaları engellenmiştir. İ Ö 73 yılında Capua kentindeki gladyatör okulunda başlatılan gladyatör isyanı giderek büyümüş ve üç yıl kadar süren köle ayaklanmasına dönüşmüştü. Spartacus adında Trakyalı bir gladyatör tarafından başlatıldığı ve yönetildiği bilinir. Spartacus ayaklanması ile bilgileri bize Plutarkhos ve Appianos adındaki ünlü tarihçilerden öğrenmekteyiz. Üç yıl süren bu isyanı Romalı büyük komutan Pompeius bu ayaklanmayı bastırmıştır.  
İmparator  Honorius zamanında gladyatör oyunları İS 404 yılında Rahip Telemachos’un linç edilmesi sonucunda kaldırılmıştır.


                                                             KAYNAKÇA
Malay/ Sılay  1991   H. Malay/ H. Sılay, Antik Devirde Gladyatörler, İstanbul, 1991

Meijer  2008   Fik Meijer, Gladyatörler, İstanbul, 2008

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

DOR DÜZENİ

DOR DÜZENİ MİMARİ ELEMENLARI ( YUNAN KÖKENLİ)             M.Ö. 7 ila 5. yy arasında örnekleri görülen tapınaklar Yunanistan, Güney İtalya, Sicilya ve Anadolu’da yapılmıştır. Başlangıçta ahşap mimari, sonraları taş mimariye geçilmiştir. Taş mimariye geçişin ilk dönemlerinde de çatı ahşap olarak yapılmıştır. Krepidoma: Üç ya da daha fazla sayıdaki Krepis adı verilen basamaklardan oluşur. Stylobat: Sütunların ve Cella duvarlarının üzerinde durduğu tabanın döşeme yüzeyi. Dor Düzeninde sütunlar doğrudan Stylobata yerleşir. Sütun kaidesi yoktur. Sütun: Dor Düzeninde sütun gövdesi genellikle kasnakların üst üste konmasıyla oluşur. Sütun alt çapı üst çapından daha büyüktür ve dolayısıyla sütunlar yukarıya doğru incelerek yükselir ve ortalarda bir şişkinliğe sahiptir ki, buna Enthasis denir. Gövdedeki yivlere Kannelur adı verilir ve bu yivler birbirleriyle kesişirler. Sütunun yüksekliği sütun alt çapının katlarına bağlıdır. Başlık iki kısımdır. Ekhinus ve Abaküs. Ekhinusun süt

İON DÜZENİNDE Kİ KAİDE TİPLERİ

İON DÜZENİNDEKİ KAİDE TİPLERİ               Antik mimarlıkta kullanılan İon düzeninin, MÖ. 6.yy civarında örneklerini görmeye başlıyoruz. Bu düzen Anadolu’nun batı ve güneybatı kıyılarında gelişmiş ve kullanılmaya başlanmıştır. İon düzeninin belirgin özelliklerinden biriside, sütunun kaide üzerine oturtulmasıdır. Kaide (Basis), genel anlamda Antik çağda, üzerine heykel veya sütun oturtulan altlıktır. İon mimarisinde kullanılan kaideler farklı yapısal özellikleri ve mimarinin   Batı Anadolu ve Attika’da bölgesel olarak ayrımına yol açmıştır. İon düzeninde kaidenin iki farklı formu bulunmaktadır.           1-  KÜÇÜK ASYA İON TİPİ (ANADOLU TİPİ) KAİDE           2-  ATTİKA İON TİPİ KAİDE KÜÇÜK ASYA İON TİPİ KAİDE            Küçük Asya İon sütun kaidesinde görülen form plintlios üzerinde (çift trokhilos )spira ve bir torus sıralamasıyla oluşmuştur. Genellikle Anadolu ve Ege Adaları üzerinde etkili olduğu görülmektedir. Efes’te Artemis Ta

OLYMPIA ZEUS TAPINAĞI

                                                                                                      OLYMPIA ZEUS TAPINAĞI   (MÖ.470-460) •        Olympia kutsal alanının içerisinde Zeus tapınağı en gösterişlisidir. •        Su taşkınlarından korunmak için 3m yığma toprak üzerine yapılmıştır. •        68x28m ölçüsünde 6×13 sütunlu Dor düzeninde, peripteral bir yapıdadır. •        Mimarlığa ait kısımları kireç taşından, heykeltıraşlık eserleri mermerdendir.            •        Cella içerde yan duvarlara yakın iki sıra sütunla üç kısma ayrılmıştır.  •        Metoplar doğu ve batı taraflarda altışar tane olmak üzere Cella duvarında yer almıştır. •        Tapınak Elis bölgesinde, bir kült, yeri olan ve Olympiadların yapıldığı Olympia şehrinde inşa edilmiştir. •        Elisli Libon tarafından inşa edilen Zeus tapınağının M. ö. 456 yılında tamamlanmış olduğu anlaşılmaktadır. •        Tapınağın kült heykelini Pheidias yapmıştır.