HİTİTLER
DEVRİNDE İKİ ÖNEMLİ ŞEHİR: HATTUŞA VE ŞAPİNUVA
BİN
TANRILI KENT: HATTUŞA
Boğazköy Hattuşa ,Çorum'un Sungurlu ilçesinin
22 kilometre
güneydoğusundaki Boğazkale ilçesinin (Boğazköy) 4 kilometre
doğusundadır. Hitit devletinin eski çekirdek bölgesinin merkezinde bulunan
Boğazköy-Hattuşa Budaközü Çayı vadisinin güney ucunda, ovadan 300 metre yükseklikteki
sayısız kaya kütleleri ve dağ yamaçlarının bölünmesiyle çevrili olarak kuzey ve
batıda derin yamaçlarla sınırlandırılmıştır. Şehir kuzeye doğru açık olup kuzey
kısmı dışında diğer kısımları surla çevrilidir. Şehir, kuzeyden güneye
doğru 300 metre
yükselir. Kuzeyde kalan kısma "Aşağı
Şehir", güneyde kalan kısma "Yukarı
Şehir" denir.
Hattuşa 1834 yılında Fransız mimar Charles
Texier tarafından keşfedilmiştir. Bu sadece Hattuşa nın keşfi değil, tamamen
unutulmuş olan Hititlerin keşfi olarak da algılanabilir. Daha sonra Müze-i
Hümayun Müdürü Osman Hamdi Beyin desteğini alan Theodor Makridi Bey, 1906
yılında ilk büyük çaplı kazıyı başlatır, zamanın çiviyazısı uzmanı Hugo
Winckleri de kazı heyetine alarak, burasının Hitit başkenti Hattuşa olduğunu
tespit ederler. 1931-39 yılları arasında ve 2. Dünya Savaşı nedeniyle
verilen aradan sonra 1952de yeniden başlatılan kazılar, kesintisiz olarak Alman
Arkeoloji Enstitüsü tarafından sürdürülmektedir.
1986
yılında UNESCO Dünya Miras Listesi’ne alınan Hattuşa (Çorum, Boğazköy), Hitit
İmparatorluğunun başkenti olarak Anadolu’da yüzyıllar boyu çok önemli bir merkez
olmuştur. Hattiler tarafından “Hattuş” olarak adlandırılan şehir, Hitit
egemenliğine geçtikten sonra “Hattuşa” adını almıştır. M.Ö. 1700’lerde
Kuşşara şehrinin kralı Anitta tarafından alınan Hattuşa, yine Anitta tarafından
yıkıldı. “ Hattuşa şehrini gece yaptığım bir saldırı sonucu aldım. Yakıp yıktım
ve yerine yaban otu diktim. Benden sonra her kim kral olur ve şehri yeniden
inşa ederse gökyüzündeki fırtına tanrısının laneti üzerine olsun”
tabletler Kuşşara kralı Anitta’nın ünlü
lanetini böyle aktarıyor bize. Yazılı kayıtlarda Anitta ilk Hitit kralıdır.
Yaklaşık yüzyıl kadar sonra şehir, I. Hattuşili tarafından tekrar kurularak 400
yıldan uzun bir süre hüküm sürecek olan bir uygarlığın başkenti haline
getirildi. Böylece Hitit İmparatorluğuna uzunca bir süre hizmet edecek olan
Hattuşa kentinin önünde yeni bir sayfa açılmış oldu.
Hattuşa’nın
kayalarla çevrili ve oldukça korunaklı bir konumu vardı. Kültürel açıdan zengin
ve stratejik olarak önemli bir noktada bulunuyordu. Hattuşa, M.Ö. 14. ve 13.
yüzyıllarda yaklaşık olarak 6 km. uzunluğunda yüksek kulelerle desteklenen
surlarla kaplı ve İmparatorluğun hem idari başkenti hem de dini merkeziydi.
Günümüzde görülebilen ve büyük çoğunluğu Büyük Kral IV. Tudhaliya dönemine ait
olan kalıntılar arasında tapınaklar, kraliyet konutları ve surlar
bulunmaktadır.
Hitit Devletinin başkenti olan Hattuşa dönemin mimarlık ve sanatının odak
noktası olmuştur. Büyük Hitit krallığında anıtsal mimarlığın gelişmesi, yontu
sanatının da mimariye bağlı ortaya çıkmasını sağlamış. Taşı büyük bir ustalıkla
kullanmış Hitit sanatkarları ve mimarlar, iri taşlardan oluşan anıtsal
mimarinin Anadolu’daki yaratıcıları olmuşlar. Dinsel ve sivil mimari
örneklerinin en yetkin ve görkemli eserlerini de başkentleri Hattuşa’da
vermişler Kent, aşağı şehir ve yukarı şehir olarak iki bölüme ayrılmış. Eğimli
ve 1 km2 lik bir alana yayılan, güney kısımdaki Yukarı Şehir’de genelde kutsal
alanlar ve tapınaklar bulunuyor. Aşağı Şehir’de ise sivil yaşam alanları ve
Büyük Tapınak bulunuyor. Çağdaş tehditlere ve fırsatlara göre sivil ve devlet inisiyatifleri
o zamandan şekillenmeye başlamış yapılan kazılarda Hatti, Asur, Hitit, Frig,
Galat, Roma ve Bizans dönemlerinden kalma kalıntılar bulunmuştur. Kalıntılar
Aşağı kent, Yukarı Kent, Büyük Kale (Kral Kalesi), Yazılıkaya'dan oluşmaktadır.
Burada bulunan kalıntılar Kral Sarayı, iki katlı Arşiv Yapısı (3500 çivi yazılı
tablet bulunmuştur.) , Hitit Dönemi'nden kalma dört tapınak, anıtsal kapılar,
Tanrı "Teshup" 'un tapınağı bulunmaktadır. Hitit metinlerinde Hattuşa
Ülkesinden ‘Bin Tanrılı Ülke’ olarak söz edilmektedir.
Hattuşa
1986 yılından beri, UNESCO’nun “Dünya Kültür Mirası Listesinde”, ayrıca burada
bulunan çivi yazılı tablet arşivleri de 2001 yılından itibaren yine UNESCO’nun
“Dünya Belleği Listesinde” yer almaktadır. Akadça ve Hititçe olan Boğazkale
tabletleri, bir devlet arşivi belgeleri olarak kanunlar, antlaşmalar ve
yazışmaların yanı sıra dini ve edebi metinlerden oluşmaktadır.
Çorum Müze Müdürlüğü'ne bağlı olarak hizmet üreten ören yerlerinden; Boğazköy-Hattuşa
ören yeri aynı zamanda Tarihi Milli Park’tır.
YAZILIKAYA
HİTİT KAYA TAPINAĞI
Yazılıkaya Kaya Tapınağı, Aşağı Şehir'deki Büyük
Tapınağın yaklaşık 1,5 km. kuzeydoğusunda kayalık bir yamaçta yer alır.
Şehirdeki tapınak yapılarından farklı olarak burası, her iki kült odası (A ve B
Odası) da üstü açık olan ve yüksekliği 12 metreye varan kayalıklarla çevrili
bir açık hava tapınağıdır. En geç MÖ. 15. yüzyıldan itibaren kullanılan
Yazılıkaya'da Hitit sanatçıları ancak MÖ. 13. yüzyılda kayaya uzun sıralar
halinde tanrı ve tanrıça kabartmaları işlemişlerdir. Burası olasılıkla
"Yeni yıl şenliği evi" dir. Hava tanrısına ait bu evde yeni yıl ve
ilkbahar kutlamalarında tüm tanrılar bir araya geliyorlardı.
Asıl
kaya tapınağı, dışarıdan büyükçe bir yapı kompleksi ile ayrılır. Sadece
duvarlarının temel ve kaideleri günümüze ulaşan yapının rekonstrüksiyon çizimi
burada da ahşap iskeletler ile desteklenen kerpiç duvarlı ve düz damlı
yapıların bulunduğunu gösterir. Bu yapı kompleksinden büyük A Odasına giriliyordu. Odanın her iki
tarafında sürekli şeritler halinde, kireçtaşı kayaların oluşturduğu duvarlara
işlenmiş kabartmalar görülür. Sol tarafta tanrılar, sağ tarafta ise tanrıçalar
betimlenmişti. Hepsi bir yöne bakan figürler odanın arka duvarına doğru gidiyor
gibi görünürler. Arka duvarda ana sahne işlenmiştir: Tanrılar ve tanrıçalar
geçidinin önderleri olan en yüksek iki tanrı Hava Tanrısı ve Güneş Tanrıçası
burada karşılaşmaktadırlar.
Odanın
sol tarafındaki tanrılar genellikle kısa etekli ve sivri başlıklıdır. Hepsi ucu
yukarı dönük ayakkabı giyerler; yine tanrıların çoğu silah olarak orak biçimli
ucu kıvrık kılıç ve omuzlarında bir topuz taşırlar. Odanın sağ tarafındaki
tanrıçalar ise uzun pilili etek, ucu yukarı dönük ayakkabı giyip küpe takarlar.
Tanrıçaların başlarında yüksek başlıklar vardır.
Bu
tapınaktaki en büyük kabartma figür, ana sahnenin karşısındaki duvarda
tanrıçalar geçidinin sonuna işlenmiştir. Burada bir tanrı değil, Büyük Kral IV.
Tuhaliya'nın tasvir edilmesi önemlidir. Ana sahneye belirli bir uzaklıkta,
ancak tam karşısında, adeta en yüksek tanrılara saygısını sunmak istercesine
tasvir edilmiştir. Yazılıkaya Tapınağı'nın MÖ.13. yüzyılın ortalarında son
şeklini almasından bu büyük kralın sorumlu olduğu görüşünü destekleyen
etkenlerden biri, bu figürdür.
Girişin
sağındaki duvarda bir dizi Yeraltı Tanrısı kabartması bulunmaktadır: Gömlek,
kemer, kısa etek ve ucu yukarı dönük ayakkabılı, birbirinin aynısı on iki tanrı
figürü. Omuzlarında orak biçimli kılıç taşıyan figürlerin boynuzlu sivri
başlıkları onların tanrı olduğunu gösterir.
Karşıdaki
duvarda bir kabartmada Tanrı Şarrumma Büyük Kral Tudhaliya'ya sarılarak ona
kılavuzluk ediyor.
İkinci
bir tasvirde dikey duran bir kılıç görülür. Kılıcın kabzasını boynuzlu sivri
tanrı başlığı takmış bir erkek başı oluşturur. Bu Yeraltı Tanrısı Nergal
olmalıdır. Ayrıca, B odasında Büyük Kral IV. Tudhaliya'nın adını ve ünvanını
içeren bir kartuş kabartma olarak bulunur. Bu odayı Büyük Kral II.
Şupiluliuma'nın ölen babası IV. Tudhaliya anısına yaptırdığı ve buraya bir de
heykelini diktirdiği düşünülüyor.
ASLANLI
KAPI
Yukarı Şehrin güneybatı kesiminde güney surunun iki
görkemli kapısından biri olan Aslanlı Kapı bulunur. Hattuşa'nın diğer büyük
şehir kapılarında olduğu gibi bu kapının da asıl kapı odasının iki yanında 15 x
10 m. boyutlarında dörtgen planlı iki kulesi vardır. Büyük taş bloklardan
oluşan pervazların bulunduğu bir iç ve bir dış kapı geçidi bulunur. Bu kapı
geçitleri, dışı tunç saçla kaplı büyük ahşap kapılarla kapatılıyordu.
Kapı
adını, dışta pervaz bloklarına işlenmiş iki aslan heykelinden alır (baş, göğüs,
ön bacaklar). Ön Asya'da aslan koruma ve bezeme amacıyla sıklıkla kapılarda
kullanılan bir motiftir. Hattuşa'da da bu kapı dışında çeşitli tapınakların
girişinde ve kral sarayının kapılarında aslan heykelleri kullanılmıştır. Ağzı
kükrermişçesine açık, dili dışarıda ve gözleri tehditkar bir şekilde açık
aslanlar etkileyici görünüm verirler. Göz yuvaları beyaz kireç ve gözbebekleri
koyu bir madde ile doldurulmak suretiyle belirtiliyordu. Bilgisayar rekonstrüksiyonu
kapının zamanında dışarıdan görünümü hakkında bir fikir verir. Burada Hitit
kapı geçitlerinde sıkça kullanılan sivri kemerler de iyi görülebilir.
SFENKSLİ
KAPI
Yerkapı
setinin üzerinde ortada Sfenksli Kapı yer alır. Diğer büyük şehir kapıları gibi
bu kapının iki yanında kuleler bulunmaz. Kapı bir kulenin içinden geçer.
Sfenksli Kapı adını, kapı pervazlarında bulunan dört Sfenks'ten alır. Sfenksler
aslan vücutlu, insan başlı karışık yaratıklardır. Hititler bu karışık yaratık
tasvirini, sfenksin kral tasviri olarak görüldüğü Mısır'dan almış olabilirler.
Ancak Hitit sfenkslerinin yumuşak yüz hatları, Mısır'dakilerin aksine dişi
yaratıklar olarak tasvir edildiğini gösterir.
KRAL
KAPI
Büyük sur yayının doğu kesimindeki bu kapı, batıdaki
Aslanlı Kapı'nın eşidir. Bu kapıda da iki kapı kulesi ve bunların arasında iki
yüksek sivri kemer biçimli kapı geçidi görülür.
Kral
Kapı büyüklüğü ve plan şeması bakımından Aslanlı Kapı'nın tam aynısıdır. Kral
Kapı'da kabartma bezeme kapının dışında değil, şehre bakan iç tarafındadır.
Kısmen yarı plastikten de daha yüksek kabartma olarak işlenmiş bu figürde bir
savaşçı silahlarıyla birlikte betimlenmiştir. Savaşçının boyu miğferinin
ucundan ayak tabanına kadar 2,25 metredir.
Savaşçı
yalnızca zengin bezemeli, kısa bir etek giyer. Geniş kemerinde kabzası hilal
biçimli, ucu yukarı dönük kısa bir kılıç takılıdır. Elinde görkemli bir balta
tutar. Baltanın ağzı iyice geriye dönüktür ve ense kısmında diken gibi
çıkıntılar bulunur. Savaşçının başında büyük yanaklıklı ve sorguçlu bir miğfer
vardır. Uzun saçları omuz üzerinden aşağı dökülür. Miğferin ucundan başlayan
şerit dirseğe kadar iner. Miğferin önünde kıvrık bir boynuz yer alır.
Miğferdeki boynuzlar tanrı göstergesi olduğundan, kabartma bir tanrı tasviri
olarak kabul edilir. Hava Tanrısı Teşub ile Güneş Tanrıçası Hebat'ın oğlu, aynı
zamanda Büyük Kral IV. Tudhaliya'nın koruyucu tanrısı Sarrumma olabilir. IV.
Tudhaliya burada kendi koruyucu tanrısı adına bir anıt diktirmiş olabilirdi.
2
NO.LU ODA/ HİYEROGLİFLİ ODA
Doğu
Yukarı Şehir'de, Güney Kale yakınlarında büyük kalker bloklardan inşa edilen
iki büyük taş oda bulunmuş ve kısmen restore edilmiştir. Tamamının rekonstrüksiyonu
mümkün olan 2. no.lu Oda'da mükemmel koruna gelmiş kabartmalar vardır. Arka
duvarda uzun mantosu, ucu sivri ve yukarı kalkık ayakkabısı ve sol elindeki güç
sembolü olan kıvrık değneği ile Güneş Tanrısı tasvir edilmiştir. Bu figürün
Güneş Tanrısı olduğu başı üzerindeki kanatlı güneş kursundan anlaşılır. Sağ
elinde biraz değiştirilmiş Mısır hayat sembolü Ankh tutan tanrı hayat verici
özelliktedir.
Girişin solundaki kabartma, Hattuşa'nın bilinen en
son kralı ve odayı inşa ettiren II. Supiluliuma’dır. Kral burada kısa etekli,
kemerinde kılıcı, sağ elinde mızrağı, sol omuzu üzerinde yayıyla savaşçı olarak
gösterilmiştir. Ayağında ucu sivri, yukarı kıvrık ayakkabıları; başında
tanrıların tipik başlığı - önde üç boynuzu bulunan sivri külah - taşır.
Boynuzların önünde Luvi hiyeroglifi ile kralın unvanı ve ismi yazılıdır. Burada
Büyük Kral'ın kendisinin tanrılaştırılmış olarak tasvir ettirdiği düşünülüyor.
Halbuki kral, karşı duvardaki yazıttan anlaşıldığı gibi hala hayatta ve
aktiftir.
Karşı
duvarda altı satırlık Luvi hiyeroglifi ile yazılmış yazıt vardır. Luvi
hiyeroglifi Anadolu'da geliştirilmiş bir resim yazısı türüdür ve Mısır
hiyeroglifi ile hiçbir ilgisi yoktur. Yazıtın içeriği tümüyle olmasa da büyük
ölçüde anlaşılabilmiştir: Büyük Kral II. Supiluliuma çeşitli tanrıların
desteğiyle birçok ülkeyi ve bu arada Tarhuntaşa ülkesini de ele geçirdiğini,
yeni şehirler kurduğunu ve çeşitli yerlerde tanrılara kurbanlar verdiğini
anlatır. Son cümlede "tanrısal toprak yol" 'dan söz edilir.
Hiyeroglif uzmanı D.Hawkins'e göre bu yazıt, odanın işlevini belirten inşa
yazıtıdır; yeraltına inen, toprağın altına uzanan bir yol kastedilir. Eğer bu
yorum doğruysa, bu odanın kültte önemli rol oynayan yeraltı dünyasının sembolik
girişi olduğu düşünülebilir.
HİTİTLERİN DİNİ MERKEZİ ŞAPİNUVA
Hitit
Devletinin önemli kentlerinden biri olan Şapinuva, (Ortaköy), Çorum’ un 53 km.
güneydoğusundadır. Çekerek nehri etrafında yer alan Göynücek Ovası ile Alaca
Ovası arasındaki geçit üzerindedir. Hitit Çağında, hem siyasi hem de coğrafi
konumu
nedeniyle
stratejik bir noktada yer alan şehir, önemli bir askeri ve dini merkezdir.
Ortaköy
kazılarında açığa çıkan ve sayıları 4.000’e ulaşan çivi yazılı tablet ve
fragmanların (parça) oluşturduğu arşivde, Hititçe yazılmış olanların yanı sıra
Hattice, Hurrice ve Akadca yazılmış idari, askeri, dini ve fal metinleri
bulunmakta olup, bunların büyük bir kısmı Orta Hitit dönemine (M.Ö. 14. yy)
aittir. Şapinuva ile ilgili olarak Tokat Maşat Höyük kazılarında ele geçen
büyük krala ait bir mektupta “Bu tablet size ulaşınca, 1701 askeri
İshupitta’dan acele olarak sevk ediniz ve onları iki gün içerisinde Şapinuva
şehrine, Majeste’nin huzuruna getiriniz” ifadesine göre Hitit kentinin önemli
idari bir merkezi olduğu anlaşılmıştır. Buradaki yazışmaların büyük bir kısmını
oluşturan büyük kral ve kraliçeye gönderilen mektuplar, Şapinuva’da bir
kraliyet çiftinin varlığını gösterir. Kentte Büyük kral III. Tuthaliya’nın
yanında yer alan kraliçe Taduhepa’dır. Taduhepa III. Tuthaliya’nın ölümünden
sonra kral I. Şupiluliuma ile birlikte ülkeyi yöneten kraliçedir. Şapinuva
şehri aynı zamanda ordu komutanlığının ve askerin sürekli olarak hazır
bulunduğu bir yerdir. Hitit büyük kralı II. Murşili de “Şapinuva’daki
birlikleri teftiş ettim ve orduma öncülük ettim” demektedir. Şapinuva, kendi
idari bölgesinde yer alan şehirlerle birlikte oldukça geniş bir alana
yayılmakta ve iki Fırtına Tanrısı adına ayrı ayrı yapılmış olan iki tapınağı,
kraliçe sarayı, ordu komutanlığı ve belediye teşkilatı gibi önemli kurumlarıyla
oldukça teşkilatlı bir şehir görünümündedir.
A BİNASI
A binası Tepelerarası bölgesinin tam ortasında ve bölgeye hakim bire alanda bulunmaktadır. Tamamamı korunmamış bu bina simetrik planlıdır. En az bodrum katı dışında iki kata sahip olduğu anlaşılmaktadır. Hitit çağma ait
en zengin tablet arşivlerinden biri bu yapıda karşımıza çıkmış bulunmaktadır.
Çevresi bir koruma duvarı ile çevrili ve bu duvar üzerinde yer alan kuleleri,
sandık tipi sur duvar gövdesi Boğazköy surları ile hemen hemen aynı
ölçülere sahiptir.
D BİNASI
Dini
bir yapıdır. Girişte karşılıklı iki ortostattan soldaki Tanrı Teşup'a aittir. Tanrı silahlarını kuşanmış ve sol eliyle bir mızrağa
dayanmış olarak yapıya gelenleri karşılamaktadır. Giriş holünde bulunan bir
arınma havuzu ve adytonda bir seki üzerinde bulunan son derece ünik sunuları
ile burası da Hitit sanat ve tarihini tanımamıza yardımcı olmaktadır. Bu yapı,
üzerlerinde çivi yazısı ile yazılmış "Büyük Kral" yazısı bulunan
bronz baltalar ve mızrak uçları, bir bronz zırh ve bir bronz miğfer buluntuları
ve bir odanın duvarlarının birleşme yerine vurulan kraliyet mühür baskılan ile
son derece ilginç bilgilere ulaşmamızı sağlamıştır. Burada balta ve mızrak
uçlarında bulunan Büyük Kral yazısı burasının da krali bir kompleks içinde yer
alan dini bir yapı olduğunu bize anlatmaktadır.
Ağılönü
mevkiinde yapılan kazılar da son derece önemli buluntular vermiştir.
Burada, öncelikle bir sokak ve bu sokak üzerinde dükkânlar/ işlikler gün yüzüne
çıkarılmış ve koruma altına alınmıştır. Ayrıca, bu bölgede halen devam eden
kazı çalışmaları ile dinsel/ törensel bir alan olduğu düşünülen anıtsal
görünüşlü, büyük bir taş döşem açığa çıkarılmaktadır. Ortaköy-Şapinuva
kazılarında mimari kalıntıların yanı sıra metal, seramik, taş vb. gibi önemli
ve bir çoğu nadide küçük buluntular ele geçmiştir. Ayrıca çivi yazılı tablet ve
tablet parçalan da açığa çıkarılmıştır. Şu ana kadar ele geçen tabletlerin
büyük bir kısmı Orta Hitit dönemine (M.Ö.14. y.y.) tarihlenmiştir
Şapinuva Hitit Şehrinin Büyük Kral II. Mursili
tarafından da kullanıldığını Boğazköy metinlerinden bilmekteyiz.
Ortaköy-Şapinuva'da bulunan II. Mursilİ'nin prensine ait bir mühür baskısı bunu
desteklemektedir. Bu da 9 km2 alana yayılan Şapinuva Hİtit Şehri'nin sadece
Orta Hitit döneminde değil, uzun bir zaman iskan edildiğini göstermektedir.
Bugün için bu çivi yazılı Ortaköy Arşivi, Anadolu'nun Hitit çağma ait
keşfedilen, Boğazköy'den sonra ikinci büyük arşividir. Ele geçen 4 bine yakın
tablet ve tablet parçaları çeşitli dillerde yazılmış ve çeşitli konulan
içermektedir.
Bu arşivlerde ele geçen tabletler ve tablet parçalan Hititçe, Hurrice,
Hattice, Akatça gibi çeşitli dillerde yazılmıştır. İdari, dini, fal gibi
çeşitli konulardaki tabletler, bir kraliyet arşivi ile karşı karşıya olduğumuzu
göstermektedir. Hitit Büyük Kralının burada oturması ve devleti buradan idare
etmesi, ele geçen bu devlet arşivlerindeki belgelerle çok Önemli bilgilere
ulaşmamız şansını bize kazandırmıştır. Şapinuva kazıları Hitit tarih ve
coğrafyasını tanımamıza yardımcı olduğu gibi, Eski Anadolu tarihini tanımamıza yardımcı
olmaktadır.
Yorumlar
Yorum Gönder