Ana içeriğe atla

HİTİTLER DEVRİNDE İKİ ÖNEMLİ ŞEHİR: HATTUŞA VE ŞAPİNUVA



HİTİTLER DEVRİNDE  İKİ ÖNEMLİ ŞEHİR:  HATTUŞA VE ŞAPİNUVA


BİN TANRILI KENT: HATTUŞA


Boğazköy Hattuşa ,Çorum'un Sungurlu ilçesinin 22 kilometre güneydoğusundaki Boğazkale ilçesinin (Boğazköy) 4 kilometre doğusundadır. Hitit devletinin eski çekirdek bölgesinin merkezinde bulunan Boğazköy-Hattuşa Budaközü Çayı vadisinin güney ucunda, ovadan 300 metre yükseklikteki sayısız kaya kütleleri ve dağ yamaçlarının bölünmesiyle çevrili olarak kuzey ve batıda derin yamaçlarla sınırlandırılmıştır. Şehir kuzeye doğru açık olup kuzey kısmı dışında diğer kısımları surla çevrilidir.  Şehir, kuzeyden güneye doğru 300 metre yükselir. Kuzeyde kalan kısma "Aşağı Şehir", güneyde kalan kısma "Yukarı Şehir" denir.

 Hattuşa 1834 yılında Fransız mimar Charles Texier tarafından keşfedilmiştir. Bu sadece Hattuşa nın keşfi değil, tamamen unutulmuş olan Hititlerin keşfi olarak da algılanabilir.  Daha sonra Müze-i Hümayun Müdürü Osman Hamdi Beyin desteğini alan Theodor Makridi Bey, 1906 yılında ilk büyük çaplı kazıyı başlatır, zamanın çiviyazısı uzmanı Hugo Winckleri de kazı heyetine alarak, burasının Hitit başkenti Hattuşa olduğunu tespit ederler. 1931-39 yılları arasında ve 2.  Dünya Savaşı nedeniyle verilen aradan sonra 1952de yeniden başlatılan kazılar, kesintisiz olarak Alman Arkeoloji Enstitüsü tarafından sürdürülmektedir.

1986 yılında UNESCO Dünya Miras Listesi’ne alınan Hattuşa (Çorum, Boğazköy), Hitit İmparatorluğunun başkenti olarak Anadolu’da yüzyıllar boyu çok önemli bir merkez olmuştur. Hattiler tarafından “Hattuş” olarak adlandırılan şehir, Hitit egemenliğine geçtikten sonra “Hattuşa” adını almıştır. M.Ö. 1700’lerde Kuşşara şehrinin kralı Anitta tarafından alınan Hattuşa, yine Anitta tarafından yıkıldı. “ Hattuşa şehrini gece yaptığım bir saldırı sonucu aldım. Yakıp yıktım ve yerine yaban otu diktim. Benden sonra her kim kral olur ve şehri yeniden inşa ederse gökyüzündeki fırtına tanrısının laneti üzerine olsun” tabletler  Kuşşara kralı Anitta’nın ünlü lanetini böyle aktarıyor bize. Yazılı kayıtlarda Anitta ilk Hitit kralıdır. Yaklaşık yüzyıl kadar sonra şehir, I. Hattuşili tarafından tekrar kurularak 400 yıldan uzun bir süre hüküm sürecek olan bir uygarlığın başkenti haline getirildi. Böylece Hitit İmparatorluğuna uzunca bir süre hizmet edecek olan Hattuşa kentinin önünde yeni bir sayfa açılmış oldu.

Hattuşa’nın kayalarla çevrili ve oldukça korunaklı bir konumu vardı. Kültürel açıdan zengin ve stratejik olarak önemli bir noktada bulunuyordu. Hattuşa, M.Ö. 14. ve 13. yüzyıllarda yaklaşık olarak 6 km. uzunluğunda yüksek kulelerle desteklenen surlarla kaplı ve İmparatorluğun hem idari başkenti hem de dini merkeziydi. Günümüzde görülebilen ve büyük çoğunluğu Büyük Kral IV. Tudhaliya dönemine ait olan kalıntılar arasında tapınaklar, kraliyet konutları ve surlar bulunmaktadır.

Hitit Devletinin başkenti olan Hattuşa dönemin mimarlık ve sanatının odak noktası olmuştur. Büyük Hitit krallığında anıtsal mimarlığın gelişmesi, yontu sanatının da mimariye bağlı ortaya çıkmasını sağlamış. Taşı büyük bir ustalıkla kullanmış Hitit sanatkarları ve mimarlar, iri taşlardan oluşan anıtsal mimarinin Anadolu’daki yaratıcıları olmuşlar. Dinsel ve sivil mimari örneklerinin en yetkin ve görkemli eserlerini de başkentleri Hattuşa’da vermişler Kent, aşağı şehir ve yukarı şehir olarak iki bölüme ayrılmış. Eğimli ve 1 km2 lik bir alana yayılan, güney kısımdaki Yukarı Şehir’de genelde kutsal alanlar ve tapınaklar bulunuyor. Aşağı Şehir’de ise sivil yaşam alanları ve Büyük Tapınak bulunuyor. Çağdaş tehditlere ve fırsatlara göre sivil ve devlet inisiyatifleri o zamandan şekillenmeye başlamış yapılan kazılarda Hatti, Asur, Hitit, Frig, Galat, Roma ve Bizans dönemlerinden kalma kalıntılar bulunmuştur. Kalıntılar Aşağı kent, Yukarı Kent, Büyük Kale (Kral Kalesi), Yazılıkaya'dan oluşmaktadır. Burada bulunan kalıntılar Kral Sarayı, iki katlı Arşiv Yapısı (3500 çivi yazılı tablet bulunmuştur.) , Hitit Dönemi'nden kalma dört tapınak, anıtsal kapılar, Tanrı "Teshup" 'un tapınağı bulunmaktadır. Hitit metinlerinde Hattuşa Ülkesinden ‘Bin Tanrılı Ülke’ olarak söz edilmektedir.

Hattuşa 1986 yılından beri, UNESCO’nun “Dünya Kültür Mirası Listesinde”, ayrıca burada bulunan çivi yazılı tablet arşivleri de 2001 yılından itibaren yine UNESCO’nun “Dünya Belleği Listesinde” yer almaktadır. Akadça ve Hititçe olan Boğazkale tabletleri, bir devlet arşivi belgeleri olarak kanunlar, antlaşmalar ve yazışmaların yanı sıra dini ve edebi metinlerden oluşmaktadır.

Çorum Müze Müdürlüğü'ne bağlı olarak hizmet üreten ören yerlerinden; Boğazköy-Hattuşa ören yeri aynı zamanda Tarihi Milli Park’tır.

YAZILIKAYA HİTİT KAYA TAPINAĞI

 

Yazılıkaya Kaya Tapınağı, Aşağı Şehir'deki Büyük Tapınağın yaklaşık 1,5 km. kuzeydoğusunda kayalık bir yamaçta yer alır. Şehirdeki tapınak yapılarından farklı olarak burası, her iki kült odası (A ve B Odası) da üstü açık olan ve yüksekliği 12 metreye varan kayalıklarla çevrili bir açık hava tapınağıdır. En geç MÖ. 15. yüzyıldan itibaren kullanılan Yazılıkaya'da Hitit sanatçıları ancak MÖ. 13. yüzyılda kayaya uzun sıralar halinde tanrı ve tanrıça kabartmaları işlemişlerdir. Burası olasılıkla "Yeni yıl şenliği evi" dir. Hava tanrısına ait bu evde yeni yıl ve ilkbahar kutlamalarında tüm tanrılar bir araya geliyorlardı.

Asıl kaya tapınağı, dışarıdan büyükçe bir yapı kompleksi ile ayrılır. Sadece duvarlarının temel ve kaideleri günümüze ulaşan yapının rekonstrüksiyon çizimi burada da ahşap iskeletler ile desteklenen kerpiç duvarlı ve düz damlı yapıların bulunduğunu gösterir. Bu yapı kompleksinden  büyük A Odasına giriliyordu. Odanın her iki tarafında sürekli şeritler halinde, kireçtaşı kayaların oluşturduğu duvarlara işlenmiş kabartmalar görülür. Sol tarafta tanrılar, sağ tarafta ise tanrıçalar betimlenmişti. Hepsi bir yöne bakan figürler odanın arka duvarına doğru gidiyor gibi görünürler. Arka duvarda ana sahne işlenmiştir: Tanrılar ve tanrıçalar geçidinin önderleri olan en yüksek iki tanrı Hava Tanrısı ve Güneş Tanrıçası burada karşılaşmaktadırlar.

Odanın sol tarafındaki tanrılar genellikle kısa etekli ve sivri başlıklıdır. Hepsi ucu yukarı dönük ayakkabı giyerler; yine tanrıların çoğu silah olarak orak biçimli ucu kıvrık kılıç ve omuzlarında bir topuz taşırlar. Odanın sağ tarafındaki tanrıçalar ise uzun pilili etek, ucu yukarı dönük ayakkabı giyip küpe takarlar. Tanrıçaların başlarında yüksek başlıklar vardır.
Bu tapınaktaki en büyük kabartma figür, ana sahnenin karşısındaki duvarda tanrıçalar geçidinin sonuna işlenmiştir. Burada bir tanrı değil, Büyük Kral IV. Tuhaliya'nın tasvir edilmesi önemlidir. Ana sahneye belirli bir uzaklıkta, ancak tam karşısında, adeta en yüksek tanrılara saygısını sunmak istercesine tasvir edilmiştir. Yazılıkaya Tapınağı'nın MÖ.13. yüzyılın ortalarında son şeklini almasından bu büyük kralın sorumlu olduğu görüşünü destekleyen etkenlerden biri, bu figürdür.
Girişin sağındaki duvarda bir dizi Yeraltı Tanrısı kabartması bulunmaktadır: Gömlek, kemer, kısa etek ve ucu yukarı dönük ayakkabılı, birbirinin aynısı on iki tanrı figürü. Omuzlarında orak biçimli kılıç taşıyan figürlerin boynuzlu sivri başlıkları onların tanrı olduğunu gösterir.

Karşıdaki duvarda bir kabartmada Tanrı Şarrumma Büyük Kral Tudhaliya'ya sarılarak ona kılavuzluk ediyor.

İkinci bir tasvirde dikey duran bir kılıç görülür. Kılıcın kabzasını boynuzlu sivri tanrı başlığı takmış bir erkek başı oluşturur. Bu Yeraltı Tanrısı Nergal olmalıdır. Ayrıca, B odasında Büyük Kral IV. Tudhaliya'nın adını ve ünvanını içeren bir kartuş kabartma olarak bulunur. Bu odayı Büyük Kral II. Şupiluliuma'nın ölen babası IV. Tudhaliya anısına yaptırdığı ve buraya bir de heykelini diktirdiği düşünülüyor.
  

ASLANLI KAPI


Yukarı Şehrin güneybatı kesiminde güney surunun iki görkemli kapısından biri olan Aslanlı Kapı bulunur. Hattuşa'nın diğer büyük şehir kapılarında olduğu gibi bu kapının da asıl kapı odasının iki yanında 15 x 10 m. boyutlarında dörtgen planlı iki kulesi vardır. Büyük taş bloklardan oluşan pervazların bulunduğu bir iç ve bir dış kapı geçidi bulunur. Bu kapı geçitleri, dışı tunç saçla kaplı büyük ahşap kapılarla kapatılıyordu.

Kapı adını, dışta pervaz bloklarına işlenmiş iki aslan heykelinden alır (baş, göğüs, ön bacaklar). Ön Asya'da aslan koruma ve bezeme amacıyla sıklıkla kapılarda kullanılan bir motiftir. Hattuşa'da da bu kapı dışında çeşitli tapınakların girişinde ve kral sarayının kapılarında aslan heykelleri kullanılmıştır. Ağzı kükrermişçesine açık, dili dışarıda ve gözleri tehditkar bir şekilde açık aslanlar etkileyici görünüm verirler. Göz yuvaları beyaz kireç ve gözbebekleri koyu bir madde ile doldurulmak suretiyle belirtiliyordu. Bilgisayar rekonstrüksiyonu kapının zamanında dışarıdan görünümü hakkında bir fikir verir. Burada Hitit kapı geçitlerinde sıkça kullanılan sivri kemerler de iyi görülebilir.

SFENKSLİ KAPI



Yerkapı setinin üzerinde ortada Sfenksli Kapı yer alır. Diğer büyük şehir kapıları gibi bu kapının iki yanında kuleler bulunmaz. Kapı bir kulenin içinden geçer. Sfenksli Kapı adını, kapı pervazlarında bulunan dört Sfenks'ten alır. Sfenksler aslan vücutlu, insan başlı karışık yaratıklardır. Hititler bu karışık yaratık tasvirini, sfenksin kral tasviri olarak görüldüğü Mısır'dan almış olabilirler. Ancak Hitit sfenkslerinin yumuşak yüz hatları, Mısır'dakilerin aksine dişi yaratıklar olarak tasvir edildiğini gösterir.

KRAL KAPI

 

Büyük sur yayının doğu kesimindeki bu kapı, batıdaki Aslanlı Kapı'nın eşidir. Bu kapıda da iki kapı kulesi ve bunların arasında iki yüksek sivri kemer biçimli kapı geçidi görülür.
Kral Kapı büyüklüğü ve plan şeması bakımından Aslanlı Kapı'nın tam aynısıdır. Kral Kapı'da kabartma bezeme kapının dışında değil, şehre bakan iç tarafındadır. Kısmen yarı plastikten de daha yüksek kabartma olarak işlenmiş bu figürde bir savaşçı silahlarıyla birlikte betimlenmiştir. Savaşçının boyu miğferinin ucundan ayak tabanına kadar 2,25 metredir.
Savaşçı yalnızca zengin bezemeli, kısa bir etek giyer. Geniş kemerinde kabzası hilal biçimli, ucu yukarı dönük kısa bir kılıç takılıdır. Elinde görkemli bir balta tutar. Baltanın ağzı iyice geriye dönüktür ve ense kısmında diken gibi çıkıntılar bulunur. Savaşçının başında büyük yanaklıklı ve sorguçlu bir miğfer vardır. Uzun saçları omuz üzerinden aşağı dökülür. Miğferin ucundan başlayan şerit dirseğe kadar iner. Miğferin önünde kıvrık bir boynuz yer alır. Miğferdeki boynuzlar tanrı göstergesi olduğundan, kabartma bir tanrı tasviri olarak kabul edilir. Hava Tanrısı Teşub ile Güneş Tanrıçası Hebat'ın oğlu, aynı zamanda Büyük Kral IV. Tudhaliya'nın koruyucu tanrısı Sarrumma olabilir. IV. Tudhaliya burada kendi koruyucu tanrısı adına bir anıt diktirmiş olabilirdi.

2 NO.LU ODA/ HİYEROGLİFLİ ODA

 

Doğu Yukarı Şehir'de, Güney Kale yakınlarında büyük kalker bloklardan inşa edilen iki büyük taş oda bulunmuş ve kısmen restore edilmiştir. Tamamının rekonstrüksiyonu mümkün olan 2. no.lu Oda'da mükemmel koruna gelmiş kabartmalar vardır. Arka duvarda uzun mantosu, ucu sivri ve yukarı kalkık ayakkabısı ve sol elindeki güç sembolü olan kıvrık değneği ile Güneş Tanrısı tasvir edilmiştir. Bu figürün Güneş Tanrısı olduğu başı üzerindeki kanatlı güneş kursundan anlaşılır. Sağ elinde biraz değiştirilmiş Mısır hayat sembolü Ankh tutan tanrı hayat verici özelliktedir.

Girişin solundaki kabartma, Hattuşa'nın bilinen en son kralı ve odayı inşa ettiren II. Supiluliuma’dır. Kral burada kısa etekli, kemerinde kılıcı, sağ elinde mızrağı, sol omuzu üzerinde yayıyla savaşçı olarak gösterilmiştir. Ayağında ucu sivri, yukarı kıvrık ayakkabıları; başında tanrıların tipik başlığı - önde üç boynuzu bulunan sivri külah - taşır. Boynuzların önünde Luvi hiyeroglifi ile kralın unvanı ve ismi yazılıdır. Burada Büyük Kral'ın kendisinin tanrılaştırılmış olarak tasvir ettirdiği düşünülüyor. Halbuki kral, karşı duvardaki yazıttan anlaşıldığı gibi hala hayatta ve aktiftir.

Karşı duvarda altı satırlık Luvi hiyeroglifi ile yazılmış yazıt vardır. Luvi hiyeroglifi Anadolu'da geliştirilmiş bir resim yazısı türüdür ve Mısır hiyeroglifi ile hiçbir ilgisi yoktur. Yazıtın içeriği tümüyle olmasa da büyük ölçüde anlaşılabilmiştir: Büyük Kral II. Supiluliuma çeşitli tanrıların desteğiyle birçok ülkeyi ve bu arada Tarhuntaşa ülkesini de ele geçirdiğini, yeni şehirler kurduğunu ve çeşitli yerlerde tanrılara kurbanlar verdiğini anlatır. Son cümlede "tanrısal toprak yol" 'dan söz edilir. Hiyeroglif uzmanı D.Hawkins'e göre bu yazıt, odanın işlevini belirten inşa yazıtıdır; yeraltına inen, toprağın altına uzanan bir yol kastedilir. Eğer bu yorum doğruysa, bu odanın kültte önemli rol oynayan yeraltı dünyasının sembolik girişi olduğu düşünülebilir.


HİTİTLERİN DİNİ MERKEZİ ŞAPİNUVA



Hitit Devletinin önemli kentlerinden biri olan Şapinuva, (Ortaköy), Çorum’ un 53 km. güneydoğusundadır. Çekerek nehri etrafında yer alan Göynücek Ovası ile Alaca Ovası arasındaki geçit üzerindedir. Hitit Çağında, hem siyasi hem de coğrafi konumu
nedeniyle stratejik bir noktada yer alan şehir, önemli bir askeri ve dini merkezdir.

Ortaköy kazılarında açığa çıkan ve sayıları 4.000’e ulaşan çivi yazılı tablet ve fragmanların (parça) oluşturduğu arşivde, Hititçe yazılmış olanların yanı sıra Hattice, Hurrice ve Akadca yazılmış idari, askeri, dini ve fal metinleri bulunmakta olup, bunların büyük bir kısmı Orta Hitit dönemine (M.Ö. 14. yy) aittir. Şapinuva ile ilgili olarak Tokat Maşat Höyük kazılarında ele geçen büyük krala ait bir mektupta “Bu tablet size ulaşınca, 1701 askeri İshupitta’dan acele olarak sevk ediniz ve onları iki gün içerisinde Şapinuva şehrine, Majeste’nin huzuruna getiriniz” ifadesine göre Hitit kentinin önemli idari bir merkezi olduğu anlaşılmıştır. Buradaki yazışmaların büyük bir kısmını oluşturan büyük kral ve kraliçeye gönderilen mektuplar, Şapinuva’da bir kraliyet çiftinin varlığını gösterir. Kentte Büyük kral III. Tuthaliya’nın yanında yer alan kraliçe Taduhepa’dır. Taduhepa III. Tuthaliya’nın ölümünden sonra kral I. Şupiluliuma ile birlikte ülkeyi yöneten kraliçedir. Şapinuva şehri aynı zamanda ordu komutanlığının ve askerin sürekli olarak hazır bulunduğu bir yerdir. Hitit büyük kralı II. Murşili de “Şapinuva’daki birlikleri teftiş ettim ve orduma öncülük ettim” demektedir. Şapinuva, kendi idari bölgesinde yer alan şehirlerle birlikte oldukça geniş bir alana yayılmakta ve iki Fırtına Tanrısı adına ayrı ayrı yapılmış olan iki tapınağı, kraliçe sarayı, ordu komutanlığı ve belediye teşkilatı gibi önemli kurumlarıyla oldukça teşkilatlı bir şehir görünümündedir. 

A BİNASI


A binası Tepelerarası bölgesinin tam ortasında ve bölgeye hakim bire alanda bulunmaktadır. Tamamamı korunmamış bu bina simetrik planlıdır. En az bodrum katı dışında iki kata sahip olduğu anlaşılmaktadır. Hitit çağma ait en zengin tablet arşivlerinden biri bu yapıda karşımıza çıkmış bulunmaktadır. Çevresi bir koruma duvarı ile çevrili ve bu duvar üzerinde yer alan kuleleri, sandık tipi sur duvar gövdesi  Boğazköy surları ile hemen hemen aynı ölçülere sahiptir.

 
D BİNASI


Dini bir yapıdır. Girişte karşılıklı iki ortostattan soldaki Tanrı Teşup'a aittir. Tanrı silahlarını kuşanmış ve sol eliyle bir mızrağa  dayanmış olarak yapıya gelenleri karşılamaktadır. Giriş holünde bulunan bir arınma havuzu ve adytonda bir seki üzerinde bulunan son derece ünik sunuları ile burası da Hitit sanat ve tarihini tanımamıza yardımcı olmaktadır. Bu yapı, üzerlerinde çivi yazısı ile yazılmış "Büyük Kral" yazısı bulunan bronz baltalar ve mızrak uçları, bir bronz zırh ve bir bronz miğfer buluntuları ve bir odanın duvarlarının birleşme yerine vurulan kraliyet mühür baskılan ile son derece ilginç bilgilere ulaşmamızı sağlamıştır. Burada balta ve mızrak uçlarında bulunan Büyük Kral yazısı burasının da krali bir kompleks içinde yer alan dini bir yapı olduğunu bize anlatmaktadır.

Ağılönü mevkiinde yapılan kazılar da son derece önemli  buluntular vermiştir. Burada, öncelikle bir sokak ve bu sokak üzerinde dükkânlar/ işlikler gün yüzüne çıkarılmış ve koruma altına alınmıştır. Ayrıca, bu bölgede halen devam eden kazı çalışmaları ile dinsel/ törensel bir alan olduğu düşünülen anıtsal görünüşlü, büyük bir taş döşem  açığa çıkarılmaktadır. Ortaköy-Şapinuva kazılarında mimari kalıntıların yanı sıra metal, seramik, taş vb. gibi önemli ve bir çoğu nadide küçük buluntular ele geçmiştir. Ayrıca çivi yazılı tablet ve tablet parçalan da açığa çıkarılmıştır. Şu ana kadar ele geçen tabletlerin büyük bir kısmı Orta Hitit dönemine (M.Ö.14. y.y.) tarihlenmiştir


Şapinuva Hitit Şehrinin Büyük Kral II. Mursili tarafından da kullanıldığını Boğazköy metinlerinden bilmekteyiz. Ortaköy-Şapinuva'da bulunan II. Mursilİ'nin prensine ait bir mühür baskısı bunu desteklemektedir. Bu da 9 km2 alana yayılan Şapinuva Hİtit Şehri'nin sadece Orta Hitit döneminde değil, uzun bir zaman iskan edildiğini göstermektedir. Bugün için bu çivi yazılı Ortaköy  Arşivi, Anadolu'nun Hitit çağma ait keşfedilen, Boğazköy'den sonra ikinci büyük arşividir. Ele geçen 4 bine yakın tablet ve tablet parçaları çeşitli dillerde yazılmış ve çeşitli konulan içermektedir.
Bu arşivlerde ele geçen tabletler ve tablet parçalan Hititçe, Hurrice,  Hattice, Akatça gibi çeşitli dillerde yazılmıştır. İdari, dini, fal gibi çeşitli konulardaki tabletler, bir kraliyet arşivi ile karşı karşıya olduğumuzu göstermektedir. Hitit Büyük Kralının burada oturması ve devleti buradan idare etmesi, ele geçen bu devlet arşivlerindeki belgelerle çok Önemli bilgilere ulaşmamız şansını bize kazandırmıştır. Şapinuva kazıları Hitit tarih ve coğrafyasını tanımamıza yardımcı olduğu gibi, Eski Anadolu tarihini tanımamıza yardımcı olmaktadır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

DOR DÜZENİ

DOR DÜZENİ MİMARİ ELEMENLARI ( YUNAN KÖKENLİ)             M.Ö. 7 ila 5. yy arasında örnekleri görülen tapınaklar Yunanistan, Güney İtalya, Sicilya ve Anadolu’da yapılmıştır. Başlangıçta ahşap mimari, sonraları taş mimariye geçilmiştir. Taş mimariye geçişin ilk dönemlerinde de çatı ahşap olarak yapılmıştır. Krepidoma: Üç ya da daha fazla sayıdaki Krepis adı verilen basamaklardan oluşur. Stylobat: Sütunların ve Cella duvarlarının üzerinde durduğu tabanın döşeme yüzeyi. Dor Düzeninde sütunlar doğrudan Stylobata yerleşir. Sütun kaidesi yoktur. Sütun: Dor Düzeninde sütun gövdesi genellikle kasnakların üst üste konmasıyla oluşur. Sütun alt çapı üst çapından daha büyüktür ve dolayısıyla sütunlar yukarıya doğru incelerek yükselir ve ortalarda bir şişkinliğe sahiptir ki, buna Enthasis denir. Gövdedeki yivlere Kannelur adı verilir ve bu yivler birbirleriyle kesişirler. Sütunun yüksekliği sütun alt çapının katlarına bağlıdır. Başlık iki kısımdır. Ekhinus ve Abaküs. Ekhinusun süt

İON DÜZENİNDE Kİ KAİDE TİPLERİ

İON DÜZENİNDEKİ KAİDE TİPLERİ               Antik mimarlıkta kullanılan İon düzeninin, MÖ. 6.yy civarında örneklerini görmeye başlıyoruz. Bu düzen Anadolu’nun batı ve güneybatı kıyılarında gelişmiş ve kullanılmaya başlanmıştır. İon düzeninin belirgin özelliklerinden biriside, sütunun kaide üzerine oturtulmasıdır. Kaide (Basis), genel anlamda Antik çağda, üzerine heykel veya sütun oturtulan altlıktır. İon mimarisinde kullanılan kaideler farklı yapısal özellikleri ve mimarinin   Batı Anadolu ve Attika’da bölgesel olarak ayrımına yol açmıştır. İon düzeninde kaidenin iki farklı formu bulunmaktadır.           1-  KÜÇÜK ASYA İON TİPİ (ANADOLU TİPİ) KAİDE           2-  ATTİKA İON TİPİ KAİDE KÜÇÜK ASYA İON TİPİ KAİDE            Küçük Asya İon sütun kaidesinde görülen form plintlios üzerinde (çift trokhilos )spira ve bir torus sıralamasıyla oluşmuştur. Genellikle Anadolu ve Ege Adaları üzerinde etkili olduğu görülmektedir. Efes’te Artemis Ta

OLYMPIA ZEUS TAPINAĞI

                                                                                                      OLYMPIA ZEUS TAPINAĞI   (MÖ.470-460) •        Olympia kutsal alanının içerisinde Zeus tapınağı en gösterişlisidir. •        Su taşkınlarından korunmak için 3m yığma toprak üzerine yapılmıştır. •        68x28m ölçüsünde 6×13 sütunlu Dor düzeninde, peripteral bir yapıdadır. •        Mimarlığa ait kısımları kireç taşından, heykeltıraşlık eserleri mermerdendir.            •        Cella içerde yan duvarlara yakın iki sıra sütunla üç kısma ayrılmıştır.  •        Metoplar doğu ve batı taraflarda altışar tane olmak üzere Cella duvarında yer almıştır. •        Tapınak Elis bölgesinde, bir kült, yeri olan ve Olympiadların yapıldığı Olympia şehrinde inşa edilmiştir. •        Elisli Libon tarafından inşa edilen Zeus tapınağının M. ö. 456 yılında tamamlanmış olduğu anlaşılmaktadır. •        Tapınağın kült heykelini Pheidias yapmıştır.